Başlıktaki sözler Hazine eski Müsteşar Yardımcısı Ferhat Emil’e aittir. “Bütçe yetim bir dokümandır çünkü sahip çıkanı yoktur” diyor Emil.
Enflasyon ya da cari işlemler dengesi açıklandığında piyasalarda ilgi yüksektir; aynen bu hafta enflasyon rakamları açıklandığında olduğu gibi ses getirir. Ama bütçe sonuçları açıklandığında aynı ilgiyi görmek zordur.
Vergi mükellefi olma bilinci zayıf olan bir ülkede şaşırtıcı bir durum değil bu. Mahfi Eğilmez’in dediği gibi, çoğumuz ne kadar vergi ödediğimizi bile bilmiyoruz.
Ama üzülmeyin sadece bize özgü bir sorun değil bu. Zekâsından en ufak kuşku duymadığımız Albert Einstein bile “Dünyada anlaması en zor şey, gelir vergisidir” demiş. Bu biraz da bütçenin karmaşık ve sıkıcı olmasından.
“Oysa” diyor Ferhat Emil “Bütçe çocuğunuzun eğitiminden sağlığınıza, güvenliğinizden refahınıza, geçmediğiniz köprü için ödediğiniz paradan ekmek alırken kesilen vergiye kadar hayatınızın her yanına dokunur.” Emil bütçe konusunda farkındalığı artırmak için 2012-2017 arasında Merkezi Yönetim Bütçesi’ndeki eğilimleri incelemiş. Hazırladığı raporu dün TÜSİAD’daki tanıtım toplantısında bizlerle paylaştı. Çarpıcı sonuçlar var:
- 2012-2017’yi mali disiplin açısından ikiye ayırmak gerekir. 2012-15 arasında bütçede disiplin vardı. 2016-17 ise gevşeme yıllarıydı. Bu gevşeme bütçeden çok nakit dengesi üzerinden yapıldı.
Harcamada artış gelirdeki artışın üzerinde seyretti. KDV indirimleri, yeniden yapılandırmalar derken mali genişlemeye gidildi. En istikrarlı vergi neredeyse ithalattan alınan vergi oldu. Yani dış açığımız arttıkça vergi tahsilatımız arttı.
- Toplanan vergi gelirlerinin yüzde 67’si KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerdi. Dolaysız olanların büyük bölümü ücretlilerden alındı. Vergi adaleti sağlanamadı.
- Harcama tarafında ise aşmakta zorlandığımız bir katılık var. Sosyal, siyasal ya da yapısal sorunlar nedeniyle harcamaların en az yüzde 75’inde bir değişiklik yapma imkânı yok. Tek şansımız, faiz harcamalarının gerilemesi oldu.
Faizden yapılan tasarruf ise sosyal yardımlar, tarım kesimine transferler ve sosyal güvenlik açıklarının kapatılması için kullanıldı.
- Kamu Özel İşbirliği projeleri ise ayrı sorun. Gelecekte ne kadarlık yükümlülük altına girildiği net değil.
- Bu dönemde verilen bütçe açıkları ağırlıklı olarak iç borçlanmayla finanse edildi. 2017’den sonra dikkati çeken gelişme ise Hazine’nin açıktan daha fazla borçlanmasıydı.
Emil’e göre, “Hazine 2018’in ilk aylarında ortaya çıkan yüklü ödemeler için tahkimat yaptı.” Nitekim yaşananlar Hazine’nin haklı olduğunu gösterdi.
Peki ne yapılmalı?
Bize düşen ne kadar sıkıcı da olsa devletin bütçesini izlemek. Vergi hakkı denilen bir şey var. Bu hakkı kullanalım.
Ödediğimiz vergilerin nerelere harcandığını bilelim. Hükümete düşen ise kalıcı ve eşitlikçi bir vergi reformu yapmak. Emil’in dikkat çektiği gibi, bu reform yapılmadan kamu yatırımlarını, istihdamı ve teknolojik gelişmeyi teşvik edici politikaları uygulama imkânı olmayacak.
Yeni yönetim, göreve başlarken mevcut vergi ile teşvik politikalarını ve kamu harcamalarını gözden geçirecektir. İstisna ve muafiyetlere de tekrar bakılacaktır. Yönetim, vergi artırmak zorunda kalır mı? Umarız kalmaz. 400 yıl önce Fransa’da 14. Louis’nin maliye bakanlığını yapan Jean-Baptiste Colbert “Vergi sanatı, kazdan en az gürültüyle en fazla tüyü yolmaktır” demiş. Vergi mükellefini kaza benzetmek biraz kaba ama cuk oturmuş. Hatta vergisini ödeyene kümesteki kaz denildi. Kaz örneğinden gidersek, kümesteki kaz sayısını artırmak ve adil şekilde tüylerini yolmak gerekir. Yani vergi oranını artırmak yerine vergi tabanını genişletmek ve etkinliğini artırmak en az sancılı yol.