İstanbul Sanayi Odası’nın neredeyse 50 yıldır yaptığı “500 Büyük Sanayi Kuruluşu” araştırmasının 2016 sonuçlarında çarpıcı rakamlar var.
Sanayi kuruluşları her şeye rağmen satışlarını artırmışlar, kâr etmişler ve Türkiye ekonomisinden daha iyi bir performans göstermişler. Kamu sermayeli şirketler özellerden çok daha parlak kârlılık artışı yakalayıp ortalamayı yukarı çekmişler. Sonuçta, enflasyonun yüzde 8.5 olduğu bir yılda ekonomik ve politik çalkantılara rağmen satışları yüzde 8.8, faaliyet kârını yüzde 18.6 ve dönem kârını yüzde 33.2 artırmak başarıdır.
Gerçi sanayiciler borçların bilançodaki payının yüzde 62’ye yükselmesinden yakınıyorlar ama dünya ortalaması da aşağı yukarı bu düzeylerde. Son 10 yılda borçların payının 17 puan artmış olmasına rağmen uluslararası standartlardan ya da gelişmiş ülke ortalamalarından kopmuş değiliz.
Ar-Ge harcaması azaldı
Asıl dert etmemiz gereken kopuş araştırma-geliştirme harcamalarında yaşanmış. Sanayi şirketleri satışları ve kârlarını artırmışlar artırmasına ama Ar-Ge’ye daha az para harcamışlar. 2016 yılında 500 büyük sanayi kuruluşunun Ar-Ge harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 16.3 azalmış. Oysa 2016’nın ana konusu “Sanayi 4.0”dı. Yıl boyunca her fırsatta Sanayi 4.0’ın erdemlerini ve yüksek teknoloji yoğunluklu üretimin gerekliliğini konuşmuştuk. Sanayi 4.0’ı ağzına almayan sanayici neredeyse kalmamış, kalanlar da fena halde ayıplanır olmuştu.
Tablo iç açıcı değil. Harcama azaldığı gibi Ar-Ge yapan şirket sayısı da azalmış. Yaratılan katma değerde düşük ve orta-düşük teknoloji yoğunluklu sanayinin payı yüzde 76.7. Orta-yüksek teknoloji yüzde 19,5 ve yüksek teknoloji yoğunluklu sanayilerin payı ise yüzde 3.7. İlk 500’teki 474 imalat sanayii firmasından 341’i düşük ve orta-düşük teknolojili sanayilerde faaliyet gösteriyor. Yüksek teknolojili firma sayısı sadece 12. Bu yapı mı bizi dünyanın en büyük 10 ekonomisinin arasına sokacak? Bu yapı iyileşmezse bırakın ilk 10’a girmeyi mevcut yerimizi bile kaybedebiliriz. Türk sanayii 10-15 yıl içinde şu anda zaten zorlandığı Asyalı rakipleri karşısında iyice rekabet edemez hale gelebilir.
Bu tabloyu değiştirmek için ne yapmalı? Görünen o ki sanayicilere bırakırsanız bu gidiş çok fazla değişmeyecek, görev ekonomi yönetimine düşüyor. Süratle atılacak adımlar, uygun makro politikalar, hedefe odaklanmış teşvikler ve yönlendirmelerle firmaları değişime zorlamak gerekiyor. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın dediği gibi: “Türkiye ekonomisinin yeniden ve katma değeri daha yüksek bir üretim ekonomisine dönmesi gerekmektedir. 2015 yılında olduğu gibi geçen yıl da bu alandaki karnemizi iyileştiremedik.“
8 soruda Katar meselesi krizden çıkarılacak ders
1- Ne oldu?
Bu ilk kriz değil. 1970’lerde de sınır anlaşmazlıkları yaşandı. Bundan önce de Katar ve Suudi Arabistan büyükelçilerini geri çekme düzeyinde karşı karşıya gelmişlerdi. Ancak bu defa biraz daha ileri gittiler. Suudi Arabistan Katar ile sınırını kapattı, ilişkisini kesti. Mısır, BAE, Bahreyn ve Yemen de S.Arabistan’ın başlattığı harekete katıldı. Katarlıların 2 hafta içinde ülkelerini terk etmelerini istediler. Havayolu şirketleri Katar’a uçuşları durdurdu.
2- Neden oldu?
Görünürdeki ana neden Suudi Arabistan liderliğindeki Sünni blokun bir numaralı düşman olarak gördüğü İran. Katar’ın İran’a karşı yumuşak yaklaşımı, Filistin de Hamas’ı ve Mısır’da Müslüman Kardeşler’i desteklemesi hep sorun oldu. Arka plandaki neden ise enerji. Bir zamanlar Körfez’in en yoksul ülkesi olan Katar bugün 100.000 dolar civarındaki kişi başı geliriyle dünyanın en zengin ülkesi. Hepsi doğal gaz sayesinde. Petrol ilk defa 1939 yılında bulundu ancak Katar’ın asıl kaderini değiştiren 1997’de başladığı gaz satışları oldu. Sahip olduğu 25 trilyon metreküplük rezervle dünyanın 3’üncü büyüğü. Sıvılaştırılmış doğal gaz satışında ise dünyanın en büyüğü. Petrol fiyatlarının 50 dolar civarına takılıp kalması Suudi Arabistan ve Katar gibi büyük ölçüde enerji ihracatına bağlı ekonomileri zorluyor.
3- Kim kiminle beraber hareket ediyor?
Katar bölgedeki ABD merkez komutanlığına ev sahipliği yapıyor. Yani Washington ile arasının teorik olarak iyi olması gerekir. ABD’nin şu ana kadarki “resmi” tepkisi “tarafların diyalog yoluyla soruna çözüm bulması” türünden ortaya yapılmış sıradan bir açıklama. Trump’ın yaptığı açıklamalar ise Katar’ı hedef alıyor. ABD ile kısa bir süre önce yüzlerce milyar dolarlık işbirliği anlaşmaları imzalayan Suudilerin ABD’den habersiz Katar operasyonunu başlattıklarına inanmak çok zor. Katar’a şu ana kadar destek açıklaması sadece İran’dan geldi. Rusya izlediğini söyledi ama gerilimde kendisi için fırsat gördüğü ortada. Libya gibi diğer Arap ülkeleri Suudilerden yana tavır koydu. İngiltere seçim ve Brexit derdinde. İsrail uzak duruyor ama gelişmelerden memnun olduğunu tahmin etmek zor değil. AB’nin ne düşündüğü ise kimsenin umurunda değil.
4- Türkiye’nin konumu nedir?
Krizden en fazla rahatsız olan ülke belki de Türkiye. Katar ile ilişkiler son dönemde hem ekonomik hem de diplomatik olarak hızlı bir gelişme içinde. Türkiye 2016’da Katar’a 439 milyon dolarlık ihracat, 271 milyon dolarlık ithalat yaptı. Yani ticaret fazlası verdi. Katar’a yapılan ihracat toplam ihracatımızda yüzde 0.3 ile çok düşük bir pay tutuyor. Ancak asıl ivme Katar sermayesinin Türkiye’deki yatırımlarında. Son yıllarda bankacılık, sanayi, medya, gıda, perakende ve gayrimenkul gibi alanlarda Katarlıların Türkiye’de önemli satın almaları oldu. Katar Türk taahhüt sektörü için de önemli bir pazar. Son dönemde Katarlıların özellikle Karadeniz şehirlerinde gayrimenkul aldıklarını görmüştük. Bu eğilim kriz nedeniyle artabilir. Katar’dan kaçmak isteyen Katarlılar için Türkiye akla gelen birkaç adresten biri. Komşu ülkelerin ambargosu nedeniyle Katar daha önce bunlardan aldığı yaş sebze-meyve, su ve gıda ithalatını Türkiye’den sağlamak durumunda kalabilir.
5- Kriz nasıl sonuçlanabilir?
El Sani ailesinin böylesi güçlü bir blokun karşısında durması çok zor görünüyor. Katar, İran ile ilişkisinde geri adım atabilir mi? ABD’nin terörist olarak nitelendirdiği Hamas gibi gruplara desteğini çekmek zorunda kalır mı? Olabilir. Burası Ortadoğu; her an her şey olabilir. Ama sonuçta ailenin asıl kaderini şu ana kadar çok renk vermeyen ancak Katar’a “ayar çekmek” istediği konuşulan ABD’nin tavrı belirleyecektir.
6- Olası sonuçlar Türkiye’yi nasıl etkiler?
Türkiye son birkaç yılda mevcut Katar yönetimiyle yakın ilişkiler kurdu. Ekonomik ilişkiler de artan bir ivmede. Yönetimin değişmesi halinde en fazla kayba uğrayacak ülkelerden biri Türkiye olacaktır. Ancak El Sani’nin kontrolündeki bir Katar bu gerginlik sırasında ve sonrasında Türkiye’ye ekonomik ve diplomatik olarak daha fazla yaklaşacaktır. Türkiye için kritik konu Suudi bloğundaki ülkelerle ilişkiyi Katar yakınlığı nedeniyle bozmadan götürebilmek. Avrupa ile ilişkilerin limoni olduğu bir dönemde Körfez pazarını kaybetmek baş ağrıtıcı olabilir.
7- Krizin dünya ekonomisine etkileri ne olacak?
Katar’ın muazzam hidrokarbon rezervleri var. Enerji zengini bir ülke. Krizin patlamasıyla petrol fiyatları önce hızla arttı ancak sonra geriledi. Dünyadaki enerji arz fazlası, ABD’nin enerji üretimini artırması ve OPEC’in kriz nedeniyle daha fazla üretim kısıntısına gitme imkânının azalması fiyatları aşağı çekiyor. Krizin Katar borsası dışında çok belirgin bir piyasa etkisi yok. Büyüyüp, petrol ve gaz üretimini durduracak bölgesel bir silahlı çatışmaya dönüşmedikçe piyasa etkisi ihmal edilebilir düzeyde kalacaktır.
8- Çıkarılacak ders nedir?
Bu krizle Ortadoğu’daki anlık dengelere güvenmemek gerektiğini hatırladık. Bu dengelere bakıp hesap yapmak çok zor. Bu durum geçmişte de böyleydi, Katar krizi gösteriyor ki bugün de böyle. Ortadoğu’da her an her şey olabilir. Kimin kiminle aynı tarafta olduğunun hiçbir önemi yok. Irak’ta Saddam Suudi desteğiyle İran’a saldırmıştı, sonu Suudilerin desteğiyle oldu. Suriye örneğinde de olduğu gibi taraflar bir anda değişebiliyor. Bu krizler bize Atatürk’ün çizdiği dış politika çerçevesinin ne kadar doğru olduğunu göstermiyor mu?