Merkez Bankası’nın enflasyon hedefi 2010’un ardından tutmaz oldu. 2018 hedefi yine yüzde 5... Bu rakamı veri kabul edip ücret ve kira gibi sözleşmelerde kullanmak zor. Nitekim memur ve memur emeklisi için hükümetin yüzde 3+3 zam önerisini sendika kabul etmedi.
Yaklaşık 3.2 milyon memurun ve 2 milyon memur emeklisinin gözü Ankara’daki maaş görüşmelerinde. Hükümet 2018 için yüzde 3+3’lük bir öneriyle geldi; sendika ise “Bu teklife kapalıyız” dedi. Enflasyonun yüzde 10 civarında seyrettiği bir dönemde yüzde 3+3’ü kabul ettirmek kolay değil.
Türkiye 2001 krizinin ardından ciddi bir dezenflasyon programı uyguladı. Enflasyonu yüzde 60’lardan tek hanelere çekti. Bu arada çok önemli bir yaklaşım değişikliği yaptı. O zamana kadar ücretler geçmiş dönem enflasyonu dikkate alınarak belirleniyordu. Programla birlikte ücret ayarlamalarında geçmiş enflasyon değil, gelecek enflasyon yani Merkez Bankası’nın hükümetle birlikte belirlediği hedef enflasyon dikkate alınmaya başlandı.
Döngü oluştu...
Böylece kemikleşmiş enflasyonist döngüden de çıkılması amaçlandı. Çünkü geçmişe endeksli bir ücret artışı enflasyonun düşmesinin önünde engeldi. Bu tip bir endeksleme kendi kendini besleyen bir enflasyonist döngü yaratıyordu. Enflasyon yüksek olduğu için ücret artışları yüksekti; yüksek ücret zammının yarattığı işgücü maliyetindeki artış nedeniyle enflasyon yüksekti. Bu açıdan bakıldığında, 2018 yılında resmi enflasyon hedefinin yüzde 5 olacağı varsayımıyla hükümetin önerdiği yüzde 3+3’lük artış çok düşük değildir. Ancak işin bir de farklı ve önemli boyutu var.
Memur maaşı ne olur?
Hedef enflasyona dayalı ücret artışı yapmak ve hedefin üzerinde kalan kısım için sonradan telafi edici ek zam vermek özünde doğru bir fikirdir. Ama bunun için açıklanan resmi hedefin inandırıcı olması lazım. Maalesef Türkiye’de resmi enflasyon hedefinin inandırıcılığı kalmamıştır.Yazıdaki tablodan da görülüyor ki 2010 yılından bu yana hedefin tutturulduğu bir tek yıl vardır, o da 2010’dur.
Onun dışında hedefe en fazla yaklaşıldığı yıl olan 2012’de bile yüzde 24’lük bir sapma olmuştur. 2002 - 2005 döneminde açıklanan hedeflere ulaşılmasıyla sağlanan ve diğer göstergelerdeki düzelmelerle de desteklenen başarı sayesinde resmi enflasyon hedeflerinin inandırıcılığı ve itibarı artmıştı. Ancak daha sonra yaşanan ciddi sapmalar, ne yazık ki Merkez Bankası’nın açıkladığı hedeflerin inandırıcılığını zayıflatmış, bu rakamları bir veri olarak kabul edip, ücret ve kira gibi sözleşmelerde kullanmayı zorlaştırmıştır.
Memur maaş zamları muhtemelen hükümetin önerdiği oranların bir iki puan üzerinde bağlanacaktır. Ancak enflasyon konusunda başarısızlık sürdükçe hedefin itibarı sorunu devam edecektir.
Bu büyümeyle işsizliği aşağı çekmek zor...
Mayıs ile sona eren bir yılda “Ben çalışmak istiyorum” diyen 950.000 kişi işgücüne katılmış. Türkiye ekonomisi aynı dönemde bunların ancak 621.000’ine istihdam yaratabilmiş. İş bulamayan 330.000 kişi ise işsizler arasına katılmış. Hal böyle olunca, 2016 yılı mayıs ayında yüzde 9.4 olan işsizlik oranı bu yılın aynı ayında yüzde 10.2’ye yükselmiş. İstihdamın en kısa özeti budur.
Mevsimlik çalışmaların yaygın olduğu tarımı hariç tutup, geriye kalana baktığımızda, işsizlik oranının bir yılda 0.9 puan artışla yüzde 12.2’ye çıktığını görüyoruz. Yaşı 15-24 arasında olanlarda, yani gençler arasındaki işsizlik oranı ise yüzde 17.4’ten 19.8’e çıkmış. Özetle, her 5 gençten biri çalışmak istediği halde iş bulamamış. Bunlar öne çıkan bazı detaylar. Tüm bu rakamlardan birkaç sonuç çıkarabiliriz:
1- Öne sürülenin aksine, Türkiye ekonomisi son bir yılda istihdam yaratabilmiş; hem öyle az buz da değil, tam 621 bin kişiye iş yaratmış. Ama, belki birçok ülkenin istihdam sorununu çözebilecek boyutta olan rakam 80 milyonluk Türkiye için yetersizdir.
2- İşsizlik oranını aşağı çekmek bir yana, aynı seviyede tutabilmek için Türkiye ekonomisinin yılda yaklaşık 1 milyon kişiye iş yaratabilmesi lazım.
3- Bu da yüzde 3-4’lik büyüme oranlarıyla olacak bir şey değil. Türkiye işsizlik rakamını kalıcı bir şekilde aşağı çekebilmek için yüzde 5 dolayında sürdürülebilir bir büyüme hızına kavuşmalıdır. Politikalar buna odaklanmalıdır.
4- Sadece büyüme oranının yüksek olması yeterli değildir. Büyüme aynı zamanda nitelik olarak istihdam yaratıcı özellikte olmalıdır. Dünyada gayri safi yurt içi hasılası büyüdüğü halde istihdam yaratamayan birçok ekonomi vardır. Bizde de geçmiş bazı yıllarda bunun örnekleri mevcuttur. İstihdam yaratacak büyüme kaliteli büyümedir. Son büyüme rakamlarının ne kadar kaliteli olduğunu istihdam verileri açıklandıkça göreceğiz.