En muhafazakâr tahminlere göre Türkiye’de yastık altında 2.200 ton altın olduğu biliniyor. Hareketsiz yatan bu altını ekonomiye kazandırmak için birçok girişim oldu ama Hazine’nin son altın tahvili ve sertifikası ihracında da olduğu gibi ilgi hep sınırlı kaldı. Oysa nihayetinde çalınma ya da kaybolma riski olan, hiçbir getirisi olmaksızın kuytularda tutulan bir metalden bahsediyoruz. Teoride enflasyona ve jeopolitik risklere karşı bir korunma aracı olarak gösteriliyor.
Ne olur ne olmaz...
Yüksek enflasyon kültüründen gelen halkımız tarafından geleneksel bir tasarruf aracı ve “ne olur ne olmaz” yatırımı olarak yerini hep korudu, kayıt dışı sektörler tarafından ise parayı park edecek bir adres olarak görüldü.
2016 ile biten son 10 yıllık getirilere bakıldığında altın yüzde 222’lik reel getiri ile en fazla kazandıran enstrüman olmuş.
Bu açıdan bakarsanız “Bravo Türk halkına, yanılmamış, doğru aracı bulmuş” diyebilirsiniz. Ama son 10 yıllık değil de 5 yıllık reel getirilere bakarsanız yüzde 10 kayıp ile en fazla kaybettiren araç olduğu için “Yazık olmuş” de diyebilirsiniz.
Baz yılı ya da başlangıç yılını değiştirdiğinizde farklı tablolar elde edersiniz. O nedenle bunu geçip ülke ekonomisine etkisine bakalım.
Halkın bu güçlü altın ilgisinin ekonomideki yansıması verimli alanlarda kullanılacak yerde dışarıdaki yerli üretimiz sınırlı olduğu için dışarıdaki altın madencilerine ve ticaretini yapanlara aktarılan milyarlarca dolarlık kaynak ve dolayısıyla ödemeler dengesinde daha fazla cari açık oldu.
Türkiye bu yılın ilk yedi ayında 7.4 milyar dolarlık altın ihraç etmiş, buna karşılık 11.2 milyar dolarlık ithalat yapmış. Altın bu yönüyle ödemeler dengesi hesaplarını hep şaşırtan bir kimliğe büründü.
Bazı aylarda gerçekleşen yüksek rakamlar, bazı ülkelere aynı dönemde için aşağı yukarıda eşit miktarlarda altın alım ve satımı yapılması gibi spekülasyona açık konular hep cevap aradı.
Rakamlar üzerine çok yazıldı, çizildi. Merkez Bankası’nın son yayımladığı ödemeler dengesi raporunda da altın konusu ele alınmış.
Altın ticareti
Sonunda özetle deniyor ki: “Türkiye’nin altın ticareti içerisinde işlenmiş altın ticaretinin yeri yıllar itibarıyla önem kazanmıştır. Bu çerçevede, işlenmemiş altın ithalatındaki artışın nedenlerinden birinin işlenmiş altın dış talebindeki artış olduğu değerlendirilmektedir. Altın ticaretindeki gelişmelerin her iki kalemin toplamı göz önünde bulundurularak değerlendirilmesinin daha uygun olduğu düşünülmektedir.”
Yani Türkiye dışarıdan işlenmemiş altını alıyor, sonra bunları işleyip bir kısmını satıyor.
İşlenmemiş altın dış ticaretinde verdiği açığın yarısı kadarını işlenmiş altın ticaretinde verdiği fazlayla karşılıyor.
Merkez’den faiz adımı beklenmiyor
Merkez Bankası para politikası kurulu bugün toplanıyor. Bir faiz değişikliği olabilir mi? Bence olmaz. Anketlere göre piyasa profesyonelleri de aynı görüşte.
Merkez Bankası’nın hükümetin çok istediği faiz indirimini yapma koşulları şu anda yok. Merkez Bankası ve başkanının yaptığı tüm açıklamalarda yer alan “Enflasyonu etkileyen unsurları yakından takip ederek sıkı para politikası duruşumuzu, enflasyon görünümü hedeflerle uyumlu olana kadar kararlılıkla sürdüreceğiz” ifadesini esas alırsak, bu toplantıdan indirim kararı çıkmaz çünkü görünüm hedeflerle uyumlu değil. Manşet enflasyonun yüzde 11.20 ve çekirdek enflasyonun yüzde 11 olduğu bir ortamda Merkez Bankası faizi aşağı çekmeyi düşünmez. Buna bir de toplantı haftası TL’de görülen değer kaybını eklerseniz bu olasılık tümden ortadan kalkmış gibi görünüyor.
Peki, faiz artırır mı? Normal şartlarda görünümün çok parlak olmaması nedeniyle faiz artırımı sürpriz olmamalı. Ama bence birkaç nedenle faiz artırımı olasılığı da yok denecek kadar düşük görünüyor. 1) Siyasi yönetimden “faiz yüksek, düşmeli” uyarılarının geldiği bir dönemde Merkez Bankası kolay kolay artırım kararı alamaz. 2) Hem Merkez Bankası hem kredi ve hem de piyasa faizleri gerçekten de çok yüksek. Yıl başında atılan destekleyici birkaç adımla ekonomi canlandırıldı ama bunların olmadığı bir ortamda böylesine yüksek finansman maliyetleriyle yatırım yapmak ya da bir işletmeyi döndürmek gerçekten zor. Merkez Bankası yasası “Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır... Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler” diyor. Dolayısıyla, “Bunlar fiyat istikrarı önceliği olan Merkez Bankası’nın sorunu değil” diyebilirsiniz ama tüm açıklamalar gösteriyor ki Merkez Bankası’nın böyle bir sorunu var. 3) Merkez Bankası faiz artırımı yapmadan da piyasaya farklı kanallarla verdiği paranın kompozisyonunu değiştirerek ortalama fonlama maliyetini yükseltebiliyor. Bu yolla şu anda yüzde 11.95 dolayında olan faizi 12.25’e kadar da yükseltebilir. Yani koridor uygulaması nedeniyle faizleri artırmasına gerek kalmadan da faiz artırabilecek yeri var.
Ege geleceğini tartışıyor
İzmir, Cumhuriyet öncesi dönemde Anadolu’nun Batı’ya açılan penceresi olarak önemli bir ticaret merkeziydi. İzmir’in çevresi yani Ege üretimin yatağıydı. Cumhuriyet sonrasında da bu durum devam etti. Çimentodan tekstile kadar birçok alanda önemli işletmeler kuruldu. 1970’lerden sonra ise bir yandan rafineri ve petrol kimya tesisleri kurulurken diğer yandan turizm devreye girdi. Osmanlı döneminde olduğu gibi tarıma dayalı üretim ise ağırlığını hep sürdürdü.
Yani Ege çok farklı alanlarda büyüme ivmesi yakalamış lider bir bölge olarak öne çıkıyor. Ama özellikle 1985 yılından sonra hissedilmeye başlanan sorunlar da ortaya çıktı. Sadece İzmir’de 1988 yılında 162, 1989’da ise 153 imalat sanayiinde faaliyet gösteren firma kapandı. 1980 sonrası başlayan dışa açılmayla gelen keskin dış rekabet imalatçıları zorda bıraktı. Sermaye ihtiyacı artarken, artan faizler firmaları zorlamaya başladı.
Avantajlı konum
Dün başlayan Ege Ekonomik Forumu böylesi bir geçmişe sahip olan Ege’nin daha güçlü olmasının yollarını tartışıyor. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin dediği gibi, “dünyanın en iyi unu, şekeri ve yağı varken, en güzel tatlıları helvaları yapamıyoruz diyecek olursak, dostlarla kafa kafaya verip düşünmemiz lazım.” İşte Ege Ekonomik Forumu kafa kafaya vermenin platformu oldu. Ege şanslı çünkü böylesi bir forumun düzenlenmesine ön ayak olan EGEV gibi bir vakfı var. Mehmet Ali Susam başkanlığındaki EGEV bölgenin potansiyelini öne çıkarma çalışmalarıyla diğer bölgeler için de örnek teşkil ediyor.