CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT TIR’ları davasında casusluk suçlamasıyla 25 yıl hapis cezası alarak tutuklanması, 15 Temmuz darbesinin şoku atlatıldıktan sonra yeniden yoğunlaşmaya başlayan bağımsız yargı tartışmalarını alevlendirdi.
Diğer yandan, CHP’nin ilk kez parlamentoyu değil sokağı esas alan bir eyleme başlamasına yol açtı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “adalet” yazılı bir pankartla Güvenpark’ta olacağını açıklamasından hemen sonra, asıl kararının İstanbul’a, Berberoğlu’nun tutulduğu Maltepe Cezaevi’ne kadar yürümek olduğu anlaşıldı.
Önceki günden itibaren sayılırsa 24 günlük bir yürüyüşün ardından Maltepe Cezaevi’ne ulaşması beklenen Kılıçdaroğlu’na eşi, oğlu, gelini, kurultay talebinde bulunan CHP’liler, muhafazakâr kimliğiyle tanınan bazı isimler de eşlik ediyor.
Ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanının adalet talebiyle sokağa çıkması, kilometrelerce yol yürümesi elbette önemli.
Dün Başbakan Binali Yıldırım ile Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’dan, önceki gün de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den gelen, “Sokakta hak aranmaz, yargı baskı altına alınamaz” yönündeki açıklamalar da tartışmaların boyutunu gösteriyor.
Bütün tartışmalar gelip aynı noktaya dayanıyor; yargının uygulamaları.
Aslında Berberoğlu hakkındaki karar ve Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşüyle ilgili haberlere bakmak, yargı odaklı tüm meseleleri sağlıklı bir zeminde konuşmaktan ne kadar uzakta olduğumuzu gösterir nitelikte.
Sadece tek bir kanaldan haber okuyanlar, izleyenler Kılıçdaroğlu ya da Berberoğlu’nun FETÖ’nün amaçlarına destek verdiğine ya da eylemin FETÖ tarafından organize edildiğine yönelik bilgilerle karşılaşıyor.
Tam aksi yöndeki kaynaklardan haber alanlar da ne büyük bir mağduriyet yaratıldığına, yargının talimatla hareket ettiğine yönelik haberlerle karşılaşıyor.
Herkesin doğrusu mutlak ve değişmez hale gelmiş durumda.
Politik olarak doğrunun mutlak ve değişmez olduğu bir noktaya kadar belki kabul edilebilir ancak iş yargıya gelince mesele değişiyor.
Bitmeyen yargı tartışmaları
MİT TIR’ları dosyası, ilk günden itibaren yargısal boyutun çok ötesinde tartışıldı.
Milli güvenlik ve casusluk gibi kavramlar üzerinden yürüyen tartışma, büyük sözlerin kolayca söylenebildiği bir zemin yarattı.
Gazetecilerin tutuklanması, Anayasa Mahkemesi’nin bu tutuklamayı haksız bulması, sonrasında Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyonda yine bu haberlerin dayanak alınması ve Berberoğlu hakkında açılan dava.
Aynı dönemde HDP’lilerin odağa alınarak dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde CHP’nin destek vermesi ve tartışılan operasyonların başlatılmasıyla yargısal süreçler Berberoğlu’na, dolayısıyla da CHP’ye kadar ulaştı.
15 Temmuz darbe girişiminin etkisiyle mahkeme heyetlerinin, üst hukuk kurullarının sürekli değişmesi.
OHAL’den kaynaklı uygulamalar, bazı uygulayıcıların da bir süre sonra FETÖ şüphesiyle soruşturmalara maruz kalması.
Filtre görevi görebilecek mekanizmaların bir türlü hayata geçememiş olması.
Türkiye’de uygulamaları, siyasetin etkisinde olup olmadığı, bir vesayet odağı olarak çalışıp çalışmadığı her dönem tartışılan yargı, hiç olmadığı kadar gündemde ve artık iyiden iyiye tartışılıyor.
Bütün bunlar yargının zaten zor olan işini daha da güçleştiriyor.
Tartışmalar, hakkını sokakta sesini duyurarak aramaya kadar uzadığında ise yargı artık kaçınılmaz olarak günlük siyasetin bir parçası haline geliyor.
Makulde buluşmak
Türkiye, dünyanın en belalı coğrafyasında, neredeyse tüm mühim tartışmaların odağında bulunan bir ülke.
Buna rağmen büyüme, dünyanın en güçlü ülkeleri arasında bulunma hedeflerini koruyor, canla başla bu hedeflere ulaşmak için çalışıyor.
Bu çalışmaları yaparken, bir başka ülkenin kaldıramayacağı, darbe girişimi gibi tarihsel olaylarla da uğraşıyor.
Yetmez gibi, sınırlarında ve sınır ötesinde üç ayrı terör örgütüyle etkin mücadele veriyor.
Bir yandan hedeflerine ulaşmaya çalışıp, bir yandan bütün bunlarla mücadele eden Türkiye’yi artık mahkeme kapılarını tartışır olmaktan çıkarmak gerekiyor.
Normalleşme dediğimiz, zaten kurumların olağan mecrasında çalışması, özellikle güvenlik ve adalet gibi konularda kimsenin bir kuşkuya düşmeden devletine güvenmesinden geçiyor.
15 Temmuz’un olumsuz yansımaları olağan.
Yargı, hiç olmadığı kadar büyük dosyalarla meşgul.
Bu dosyalardan tarihsel olarak tartışılmayacak adil sonuçların çıkması bekleniyor.
Ancak yargı odaklı tartışmaları geride bırakmadan sakin ve makul bir zeminin oluşturulamayacağı da anlaşılıyor.
İhtiyacımız olan şey, en kısa sürede normalleşme.