Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, hak arama kültürü zayıf bir ülke.
Bunun bir nedeni de sistem.

Hak arama kültürü


Yargının cumhuriyetin ilk yıllarından başlayıp bugüne uzanan sorunları, “Sorun zaten adliyede çözülemez” algısı, yargı karar verse bile devlete karşı dava açmanın sonuçları olacağı düşüncesi, devletin de bunu doğrulayabilecek, yargı kararlarını da zaman zaman yok sayan yapısı, böyle bir kültürün oluşmasının en büyük nedeni.
Yerleşik içtihatların, uygulamaların olmaması, keyfilik, sistemin içerisine sızan yapıların etkinliği bugüne kadar uzanan sorunlara kaynaklık ediyor.
15 Temmuz gibi, bütün bir ülkeye travma yaşatan ve ülkenin topyekûn direnmesiyle bertaraf edilen bir olaydan sonra yaşananlar da bu kültürden bağımsız düşünülemez.
Devletin FETÖ gibi son derece tehlikeli bir organizasyonla mücadele verirken yetkilendirdiği bazı kamu görevlilerinin, OHAL ve KHK’ları da tartışma konusu haline getiren kararlarını bu sorundan ayrı düşünmek mümkün değil.
Başbakan Binali Yıldırım da geçtiğimiz günlerde medyayla buluşmasında, yaşanan bazı olaylara dikkati çekerek, “İntikam değil adalet diye ilk gün söyledik. Genelge yayımladık. Bazı yerlerde bunun dikkati alınmadığını, imzasız ihbar mektupları dikkat alınarak işlem yapıldığını duyuyoruz... Maalesef bazı yöneticiler bu süreci geçmişteki hesaplarını görmek için de kullanıyor diye düşünüyorum. Rektörlük seçimi veya bir konu olmuş, fırsat bu fırsat, kullanayım diyor” yorumunu yaptı.
Başbakan, OHAL Denetleme Kurumu’nun tüm bu işlemleri denetleyeceğini belirterek, haksızlığa uğradığını düşünen herkesin başvuru yapmasını istedi.
4 yılda 21 bin
OHAL’de bile kendini gösterebilen keyfilik, olağan dönemde daha da güçlü.
Bunun önlenebilmesinin tek yöntemi ise etkili denetim ve hak arama kültürünün gelişmesi.
Standartları yüksek bir demokrasiyi kurabilmek ancak bu şekilde sağlanabiliyor.
Tüm bu konularda sorunlarımız var ama arayışlarımız ve çabalarımız da var.
Yurt dışında ombudsmanlık adı altında uzun yıllardır faaliyet gösteren yapıların benzeri, Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) adıyla 2012’de Türkiye’de kuruldu, 2013’te faaliyete geçen kuruma bugüne kadar yapılan başvuru sayısı sadece 21 bin.
Kararları tavsiye niteliğinde olan KDK’nın bir diğeri sorunu, bu kararları uygulamak konusunda bazı kurumların isteksizliği.
KDK’nın ne olduğunu bilmeyen kamu kurumları bile var.
Toplumun ise sadece yüzde 25’i kurumun varlığından haberdar.
KDK’nın üç hedefi
Cumhurbaşkanlığı eski Başdanışmanı Şeref Malkoç, yaklaşık 2.5 aydır KDK’nın başkanı, Kamu Başdenetçisi.
Batı’daki terminolojiyle konuşursak Başombudsman.
Malkoç, 2-3 Mart tarihlerinde Beştepe’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayesinde yapılacak Uluslararası Obdusmanlık Sempozyumu’na ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Önceki gün Milliyet’in konuğu olan Malkoç’la, KDK ile ilgili planlarını da konuştuk.
Malkoç’un anlattığı esprili örnekler, KDK’nın hem halk hem de idare tarafından yeterince tanınmadığını gösteriyor.
Malkoç, kurum uzmanlarının, yurtdışına gittiğinde görüştükleri ombudsmanlara, “Sizin de kararlarınız tavsiye niteliğinde, kamu kurumları bunlara uyuyor mu?” sorusunu yönelttiklerini, “Böyle bir şey olabilir mi, elbette uyuyorlar” yanıtını aldıklarını söyledi.
Kamu Başdenetçisi seçilmesinin ardından Trabzon’dan arayan bir hemşehrisinin, “Bir şey olmuşsun ama iyi bir şey olmuşsun” diyerek tebrik etmesini, kurumun tanınmamasına örnek gösterdi gülerek.
Öncelikli üç hedeflerini, bu örneklere atıf yaparak şöyle özetledi:
Hak arama kültürünü yaygınlaştırmak, bizde bu kültür zayıf.
İdarenin hizmet kalitesindeki standardı yükseltmek.
İnsan haklarına saygının geliştirilmesi, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, kamunun daha denetlenebilir bir hale gelmesi, şeffaflığın yaygınlaştırılmasını sağlamak.
‘Halka şikâyet edeceğiz’
Bu hedefleri sağlayabilmek için tavsiye niteliğindeki kararların idare tarafından uygulanmasını sağlamak şart.
Malkoç, bu konuda atacakları adımları, “Ombudsmanlık denetim özelliği bütün dünyada aynı. Aldığı tavsiye kararı ama uygulanır çünkü idareye yol gösterir. Kararlara uymayan kurumların yöneticilerini de artık ‘hukuka uymuyorlar’ diyerek kamuoyuna duyuracağız. Halka şikâyet edeceğiz. TBMM Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonu’na çağırıp, ifadelerini alacağız” diye özetledi.
Göreve geldiği günden bu yana başvuru sayısı yüzde 60 artmış.
Malkoç, referandumda yeni sistemin kabulü durumunda, 2017 sonuna kadar müracaat sayısının iki katına çıkabileceğini düşünüyor.
Şu anda Cumhurbaşkanı’nın işlemlerinin KDK’nın yetkisi dışında olduğunu, anayasa değiştiğinde karar ve işlemlerinin yetki kapsamına gireceğine, idarenin pratikleşmesinden kaynaklı başvuruların artabileceğine işaret ediyor.
Malkoç, KDK’yı denetim sisteminin etkili kurumlarından biri yapmakta kararlı.
“Bir toplumun kültürünü, sosyolojisini değiştirmek kolay değil. Hak arama kültürünü geliştirmek üzerine çalışmamız gerekiyor” diyor.
KHK’lar, yargının baktığı dosyalar KDK’ya taşınamıyor ama akla gelebilecek diğer tüm kamu hizmetlerindeki aksaklıkların KDK’ya taşınması mümkün.
Başvurular, ücretsiz ve 6 ay içinde karar mutlaka çıkıyor.
KDK’nın etkin hale gelmesi, demokrasi standartlarının yükseltilmesi için de olmazsa olmazlardan gibi görünüyor.