Katar krizinin yapay olduğunu söyleyen Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, ‘Tarafların Türkiye’nin arabuluculuğunu istemeleri gerekir. Bir arabulucuya ihtiyaç olacaksa en kuvvetli arabulucu adayı Türkiye’dir’ dedi
Numan Kurtulmuş’un açıklamalarını şöyle aktarabilirim:
MİKRO BAŞARI SAFHASI: Türkiye’nin, bölgenin, dünyanın gündeminin bu kadar sıkıntılı olduğu bir ortamda, özellikle son çeyrekte yüzde 5 civarında bir büyüme rakamının ortaya çıkması Türkiye için ümit verici bir gelişmedir. Yılı yüzde 5 seviyelerinde bir büyümeyle tamamlayabileceğimizi ümit ediyoruz. Özellikle uluslararası yatırımcıların ve araştırma kuruluşlarının önümüzdeki dönemde Türkiye’yi bölgede yatırım yapılmaya en müsait ülkelerden birisi olarak görmesi de Türkiye ekonomisinin geleceği bakımından sevindirici. Bir ülkenin makroekonomik başarılarını ortaya koyması önemlidir ama mutlaka mikro başarılarla desteklenmesi gerekir. Türkiye şimdi o safhaya doğru geçiyor. Yani tek tek sektör ölçeğinde, işletmeler ölçeğinde bir takım başarı öykülerinin ortaya konulması, reel ekonomiyi artırmasının da önümüzdeki dönemde mümkün olacağını görüyoruz. Avrupa ile olan ihracatın yeniden artmaya başlamış olması önemli gösterge. Türkiye’nin önüne hiçbir zaman yüzde 5’in altında bir büyüme hedefi konulamaz.
KATAR, YAPAY KRİZ: Katar krizi yapay bir krizdir. Hiçbir anlamı, arka planı yoktur. Ama bütün bölgeyi de tesir altında bırakması mümkün olan son derece kuvvetli bir potansiyele sahiptir. Bu kadar yoğun, derin ve kısa vadede siyasi olarak çözülmesi hemen hemen çok zor görünen krizler varken yeni bir krizin ortaya çıkması bölgedeki bütün dengeleri alt üst edebilir. Sayın Cumhurbaşkanımız ilk andan itibaren her gün görüşmeleri sürdürüyor. Müspet diyebileceğimiz bazı gelişmeler var. Herkes görüyor ki bu büyük bir kriz potansiyeli taşıyor. Sözüm ona tedbirlerin aslında Körfez İşbirliği ülkelerinin genel standardına da aykırı olduğunu ifade etmek isterim.
Bu bölgede herkesin yapması gereken bu özgürlük alanlarının önünün açılmasını sağlamaktır. Osmanlı sultanlarının kullandığı bir tabirdir; Hadimül harameyni eş-şerifeyn. Hareme-i Şerefeyn’in hizmetkârı anlamına gelir. Bu sıfatı şu anda kullanan Suudi Arabistan’ın kralıdır. Bu sıfatın sahibi olmak dolayısıyla da Suudi Arabistan Kralı’na da sorunu çözmek düşer.
ARABULUCU ADAYI: (Sayın Cumhurbaşkanının Katar’a bir ziyareti bekleniyor mu? Türkiye’nin girişimlerinin adını arabuluculuk olarak koyabileceğimiz bir aşama olacak mı?) Biraz, Trump’ın ziyareti sonrasında ortaya çıkan havadan etkilenmiş görünüyor bölge ülkeleri. Krizin aşırı noktalara uzanmadan dengeleneceğini düşünüyorum. Türkiye’nin tavrı ise son derece normaldir. Burada taraf olmayacağımızı görüyorum. Suudi Arabistan için Türkiye önemli, Türkiye için Suudi Arabistan önemli. Tarafların Türkiye’nin arabuluculuğunu istemeleri gerekir. Sorunun o safhaya geldiğini zannetmiyorum. Ama eğer Allah korusun ileride bir arabulucuya ihtiyaç olacaksa, en kuvvetli arabulucu adayı Türkiye’dir. Suudi Arabistan ile olan ilişkilerimizin de çok olumlu bir eksende seyrettiğini düşünürseniz, orada psikolojik bir rahatlık olduğunu ifade etmek isterim. Her an Katar ziyaret edilebilir ama bunun şartları, zamanlaması siyasi gelişmelere göre değerlendirilir.
YPG, küçük ordu niteliği kazanıyor
Bir kere son dönemde üç alanda terörle çok ciddi bir mücadele verildiği için belli bir sonuç alıyoruz. Şehirler, Kuzey Irak ve Suriye’den kaynaklanan terör faaliyetleri ve kırsal alandaki faaliyetler. Türkiye için şu andaki en önemli şey PKK’nın bir daha hareket edemez hale getirilmesidir. Irak’ın kuzey bölgelerinde ise yeni bir durum ortaya çıkıyor Türkiye’yi terör bakımından istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıyan. O da PYD’ye YPG’ye verilen destektir.
YPG nihayetinde Ortadoğu’daki terör örgütlerinden birisiydi ama son zamanlarda verilen bu açık fiili askeri desteklerle neredeyse küçük bir ordu niteliği kazanmaya başlamıştır. Bu Türkiye için tehlikeli bir durumdur. Şimdiden Türkiye farklı ülkelerin sadece kendi ordularının envanterinde bulunan silahlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Dolayısıyla kabul edilemez bir durumdur. Müttefiklik ilişkisine sığmaz. Amerikalılar hâlâ bir tereddüt halinde.
Kabarık bir liste yok
MAHKEMELER SÜRÜYOR: (Damat tahliyeleri nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu, “gazetecilerin evi var ama kayınpederleri yok” diyor. Bu tahliyeler toplum vicdanında yara açtı mı?) Tahliye edilmiş olsalar da mahkemeler devam ediyor. Yine bir başka eleştiri de siyasi ayak meselesidir. Bu kadar hazırlanmış bir darbe teşebbüsünün mutlaka çok farklı yerlerde ayaklarının olması muhtemeldir. Siyasetin içerisinde de olması muhtemeldir. Üzerimize düşen darbe teşebbüsünün arkasındaki bütün unsurların ortaya çıkarılmasına gayret etmektir. Amacımız özellikle çatı davalarının sulandırılmadan sonuçlandırılmasıdır.
KRİTERLER ORTAYA KONULACAK: (OHAL Komisyonu bunun altından kalkabilecek mi?) Ortada bazen bize de gelen “yani bu olmaz artık” dediğimiz örnekler var. Hiç olmayan adamı FETÖ’cü diye alıp onların adamını da bir türlü görmemek ya da bir şekilde kenara koymak. Son rakam yani ihraç edilen, hakkında soruşturma başlatılan vesaire toplam devlet memurlarının yüzde 2.4’ü. Rakam olarak sanıldığı kadar kabarık bir liste yok. İşlem yapılan memur sayısı 115 bin civarındadır. Muhtemel ki kahir ekseriyeti hakikaten bu örgütün mensubu, yüzde 90-95’i örgüt mensubu. Şimdi komisyon hızla dosya üzerinden çalışacağı için çok sayıda hukukçu alıyorlar. Nasıl çalışacağına ilişkin yönetmelik hazırlanıyor. Uzun sürecek. Başlangıçta biliyorsunuz iki yıl süre öngörülmüştü. Ama eğer bitmezse bu başvurular sonlandırılana kadar süre devam edecek. Süreç zor, Allah kolaylık versin. Nasıl işlem yapacaklarının yönetmeliği olacak, hangi maddeler çerçevesinde örgütle irtibat olduğu ortaya konulacak. Büyük ihtimalle Temmuz başından itibaren çalışmalarına başlar. Kriterler üzerinde çalışıyorlar. (Bu kriterler neler olacak?) 15 Temmuz’un hemen akabinde birikim oluştu. Mahkemelerin kararları, MİT’in, emniyetin kriterleri. Komisyon kendisine bir şablon oluşturacak. O şablona göre en objektif ölçüler içerisinde kim nasıl FETÖ’cü kabul edilebilir onu ortaya koyacak. (Kriterler kamuoyu ile paylaşılacak mı?)
Tabii, belli olacak zaten bunlar.
Demokratikleşme adımı
ZAMANI GELDİĞİNDE YAPILIR: (Kabine değişikliği) Türkiye’de ilk defa bir kabine değişikliği olacak değil. Zamanı geldiğinde, gerekli görüldüğünde kabine değişikliği yapılır. Cumhurbaşkanı, Başbakan oturur, konuşur. Gündeme gelmedi. Aksine Cumhurbaşkanı ve Başbakan 180 günlük çalışma takviminin hazırlanmasını ve Temmuz başı gibi uygulanmaya konulmasını bakanlardan talep ettiler. Bakanlar Kurulu bazen büyük revizyonlar, bazen de ufak değişiklerle yoluna devam eder.
YENİ RUHA İHTİYAÇ VAR: (İl ve ilçe teşkilatlarındaki değişiklik) Yeni bir ruha, 2023 hedeflerini de belki yeniden gözden geçirerek yeni bir yol hikayesine ihtiyaç var. Bu anlamda AK Parti’nin tekrar reform iradesini güçlendirmesi, ekonomide ve siyasette çok ciddi reformların yapılması gerekiyor. Bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var, siyasi partiler yasası, seçim yasasında değişikliğe ihtiyaç var. Herkesin kendisini eşit ve özgür yurttaş olarak hissedeceği demokratikleşme adımlarına ihtiyaç var. Bir kısmı yapıldı.
Bedelli askerlik çalışması yok
Geçen sefer çok büyük bir beklenti vardı ve milyonlarca insanın talebiydi. Ama başvuru nasıl oldu? Bu aşamada böyle bir çalışma yok. (Terörle mücadelede süreli askerler gönderilmiyor?)
O da var ama nihayetinde bizim milletimiz askerlik meselesini kafasında böyle ayırmıyor. Geride de olsa istifade ediliyor askerden. Yani gündemde yok.
Ramazan’dan sonra uyuşturucu şûrası yapacağız
Uyuşturucu konusunda son zamanlarda maalesef çok kötü tablolarla karşılaşıyoruz. Ben de Uyuşturucuyla Mücadele Üst Kurulu Başkanı olarak bunu sizlerden istirham ediyorum. Bu uyuşturucuyla mücadelenin başarı öyküsü olan tarafları var. Son üç yıl içerisinde AMATEM ve ÇEMATEM’lerin sayısı 33’ten 93’e çıkmış. Ramazan’dan sonra bir uyuşturucu şûrası yapacağız. Çok samimi bir kampanya yapılması gerekiyor. Hep beraber mücadele edelim.
Bölgesel savunma üssü
(Türkiye, Katar’a asker takviyesi kararı aldı. İran’la birlikte Pakistan’ın da oraya asker göndereceği konusunda bir yol izleneceği bilgileri geliyor. Şu an 10 bin 900 olan asker sayısının 40 bine çıkarılması gibi bir üçlü mutabakat var mı?) Katar’daki üs meselesi 2014’te belli bir noktaya getirilmiş, 2016’da anlaşmaya varılmış olan bir sürecin tamamlanmasıdır. Türkiye’nin askeri üssü Katar için tek taraflı bir savunma üssü değildir. Bölgesel savunma üssü olarak görmek daha doğrudur. Bizim tercihimiz; bölgeye daha fazla asker yığarak değil, daha fazla siyaset üreterek sorunları çözebiliriz. Askeri varlık üzerinden değil, politika ve diplomasi maharetiyle bu sorunu çözecek çabaların ortaya konulması lazım. (Katar’da kaç Türk askeri olacak?) Şu anda biz de bilmiyoruz, o karar verilecek.
Türkiye’yi çalışsınlar
(Katar krizinin Türkiye’ye bir yansıması olur mu? Bir endişeniz var mı?) Hiçbir endişem yok. Bu yorumları yapanlar da Ortadoğu siyasetini kusura bakmayın çok fazla bilmiyorlar. Bir kere Türkiye’deki siyasi tecrübe ile İhvan-ı Müslimi’nin siyasi tecrübesi arasında hiçbir benzerlik yoktur. Türkiye’de siyasi mücadele 1946’dan bu yana hep demokratik çerçevede kalmıştır. Mısır ve İhvan-ı Müslimi’nin genişleme alanındaki ülkelere baktığımız zaman bunların tamamı ise ağır diktatörlüklerle yönetilmiş olan ülkelerdir. Siz El Cezire’yi teröre destek veren bir televizyon kurumu haline getirirseniz bu tam tersi amaca hizmet eder. Birileri bu amaçlarla Türkiye’ye aba altından sopa göstermeye çalışıyorsa biraz Türkiye’yi çalışsınlar. Onlara diyecek başka bir şey yok.
Bunlar faydasız sözler
KONUŞ KONUŞ DAĞIL: (Türkiye İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanı. Bu teşkilat bir işlev üstlenebiliyor mu?) Ortada böyle bir kuruluş var. Yeterince fonksiyonel mi; değil. Ben de bazı toplantılarını katılmış biri olarak söylüyorum. Biraz da maalesef şark geleneği, konuş konuş dağıl. Her şey var ama ortak siyasi irade yok.
KRİZE RUSYA ÖRNEĞİ: (Sosyal medyada Suudi Arabistan düşmanlığına dönüşen söylemler gelişti. “Hacca gitme” kampanyası başlatan girişimler bile oldu?) Bunlar Türkiye’ye zarar veren sözlerdir. Türkiye olarak, bölge ülkelerinden farklı olarak, herkesle aynı zamanda ilişkilerimizi sürdürebiliyoruz. Türkiye ile Rusya arasındaki gerginlik çok güzel bir örnektir. Uçak düşürülmüş, neredeyse iki ülke çatışmanın köşesinden dönmüş ama çok şükür ondan sonra görüşmelerle domates dışında hiç bir sorun kalmamış. Yani aynı şeyin Katar’la Suudi Arabistan arasında olmaması için ne sebep var? Ne demek Haccı boykot edelim, ne demek umreye gitmeyelim, bunlar faydasız çok da zeka pırıltısı olmayan sözlerdir.
ABD’NİN KAFASI KARIŞIK: (Trump iş başına geldiği dönemde umutlu bir bekleyiş vardı Ankara için. Bu yaklaşımın biraz iyimser kaldığını düşünüyor musunuz?) İyimserlikten ziyade iyi niyet diyelim buna. İki konuda iyi niyetli yaklaşıyorduk, birisi FETÖ’nün iadesi birisi de bu PYD/YPG meselesi, ama bunu hep temkinli söylüyorduk, Ben Ortadoğu, özelde de Suriye, Irak’ın nasıl çözüleceğine ilişkin ABD yönetiminde kafa karışıklığının devam ettiğini görüyorum. Bunu da çok açık söylemekte beis görmüyorum. Bundan sonra ‘Amerikan siyaseti böyle olur, şöyle devam eder’ diyeceğimiz bir noktada olmadıklarını görüyorum. Kaldı ki Trump’un bundan sonra Amerikan iç siyasetinde de zorlanacağı, işte bu son yargı süreçleri vesaire. Esas mesele bu kafa karışıklığıdır. Türkiye’yi kalıcı bir müttefik olarak gözden çıkarma ihtimalleri olmadığını görüyoruz ama aynı zamanda YPG/PYD’yi de kendi tabirleriyle “Bunu bir taktik aracı olarak görüyoruz” diyerek yumuşatıyorlar. Yani siz terör örgütleri üzerinden bir Ortadoğu yapılandırması yapacaksınız, bu dünyanın bütün her bölgesinde terörün devam etmesi demektir.