Merkez Bankası hafta içinde politika faizinde herhangi bir indirime gitmedi. Her ne kadar ileriye dönük yönlendirmeye bu aralar pek güven olmasa da yakın gelecekte bir indirim sinyali de vermedi. Bunlar doğru adımlar. Devamının gelmesini ve Merkez’in kararlı duruşunu sürdürmesini dilerim. Çünkü yüzde 20’lerdeki enflasyonu yüzde 5’lik hedefe çekmek kolay iş değil. Hele de enflasyonun son üç senede yüzde 8.5’ten yüzde 20.3’e çıktığı bir ülkede daha da zor bir iş. Neden mi?
Enflasyonla mücadele için bir kredibilite kazanılması ve bu kredibilite ile beklentilerin çıpalandırılması gerekiyor. Kredibilitenin kazanılması zorlu bir süreç. Ancak bir kere kazanıldıktan sonra ileriye dönük ciddi bir rahatlama sağlıyor.
Öğretmen örneği
Taşkınlık yapan bir sınıfa yeni bir öğretmenin tayin edildiğini düşünün. Öğretmen sınıf üzerinde bir disiplin sağlamakla sorumlu ancak sınıf pek oralı değil. Öğretmen, dedikleri yapılmazsa sonuçların ve yaptırımların ne olacağını sınıfa iletir. Ancak sınıf henüz öğretmeni tanımadığından söylediklerini ciddiye almaz. İşte bu noktada öğretmenin kredibilite kazanabilmesi için söylediklerini harfiyen yerine getirmesi, gerekli ceza ve yaptırımları uygulaması gerekir. Eğer son dakikada yumuşamaz ve taviz vermezse bir süre sonra sınıf, öğretmenin niyetinin ciddi olduğuna kanaat getirir. Yani öğretmenin ağzından çıkanı yapacağına inanır. O noktadan sonra öğretmenin artık ceza vermesine hatta sınıfı ceza vermekle tehdit etmesine bile gerek kalmaz. Çünkü sınıf uyulması gereken kuralları öğrenmiştir ve bu kurallardan sapılmasına izin verilmeyeceğini bilerek o disiplin içinde hareket eder. Yani beklentiler çıpalanmıştır.
Merkez bankacılığı da böyle. 2001 sonrası dönemde örtük enflasyon hedeflemesine geçildiğinde, tarihimizde ilk kez enflasyonla ciddi bir mücadeleye şahit olduk. Yeni bir rejimde Merkez Bankası sınıfa giren yeni öğretmen misali kredibilite kazanmak için ciddi yaptırımlar uyguladı. 2002’de yüzde 14’lerde olan reel faiz iki sene sonra yüzde 9’a inerken, enflasyon da yüzde 30’dan yüzde 9’a inmişti. Bu ciddi bedel ödenirken piyasalar öğretmenin niyetinin ciddi olduğuna inanmış, kredibilite büyük ölçüde kazanılmıştı.
Bu durum 2004 sonrası dönemde daha az bedel ödeyerek fiyat istikrarı sağlanması için önemli bir avantaj sağladı. Her ne kadar sonraki dönemde öğretmen gevşeyip dediklerine olan samimiyet konusunda sınıfın güvenini kısmen kaybetse de örtülü bir anlaşma oluştu.
Tekrar çıpa atmak
Kastedilen ceza sınırı ile ilan edilen ceza sınırı arasında bir ayrışma oldu. “Merkez yüzde 5 diyor ama kastettiği yüzde 8” şeklindeki yaygın inanış beklentileri çıpalamakta örtük bir üst sınır oluşturdu. Gelgelelim 2017 sonrası dönemde daha önce kazanılmış gevşek çıpanın da kaybolduğuna ve enflasyonun önce yüzde 12 sonra yüzde 20’lere zıplayarak “çıpasını kopardığına” şahit olduk.
Şimdi yapılması gereken, tekrar çıpa atmak. Bu ise kolay bir iş değil. 2002 sonrası dönemde gösterilen kararlı, sıkı duruşun tekrarlanması, öğretmenin sil baştan kendisini tekrar sınıfa tanıtıp güven tazelemesi gerekiyor. Bu ise eskisinden kararlı ve sıkı bir duruş gerektiriyor.