ABD piyasaları ani bir sarsıntı geçirdi. Bu tür düzeltmeler sınırlı kalırsa sağlıklı. Ancak düşüş kontrol altına alınamazsa...
Geçtiğimiz hafta ABD piyasalarında ciddi ve ani bir sarsılmaya şahit olduk. Dow Jones endeksi 2 Şubat Cuma’ya 26.000 seviyelerinden başlarken aynı günü 25.500 seviyelerinde kapattı. Pazartesi yüzde 4 üzerinde değer kaybeden endeks salı gününden itibaren kısmi bir toparlama gösterdi.
ABD borsalarındaki bu ani sarsıntı tahvil faizlerinde de kendisini gösterdi. Perşembe gününü 2.79 seviyesinde kapatan 10 yıllık tahvil faizi cuma günü 2.84’e fırlarken, haftayı zikzak çizerek geçirdi.
Tahmin etmek zor
Global piyasalarda uzun süredir devam eden pürüzsüz yükseliş ve risk iştahının eninde sonunda bir düzeltme yapması beklenen bir olguydu. Bu tür düzeltmeler sınırlı kaldığı sürece ileride oluşabilecek olası balonların da havasını aldığı için sağlıklı bulunuyor. İktisatçılar ve piyasa uzmanları için bu tür ani sarsıntıların tarihini önceden tahmin edebilmek hemen hemen imkânsız. Ama her şey olup bittikten sonra eldeki veriye bakıp nedenlerine dair olası açıklamalar getirmek çok daha kolay. Hafta içinde konuşan bölgesel Fed başkanları da piyasalardaki gelişmeleri bu çerçevede değerlendirdi ve bu satışların beklenen düzeltmeler olduğunu söyleyerek her şeyin yolunda olduğu ve para politikasından sapma olmayacağı sinyalleri verdi.
Ne tetikledi?
Piyasalardaki son hareketin tetikçisi cuma sabahı beklenenden yüksek gelen ABD saatlik ücret verisi oldu. Bu veriyle yükselen enflasyon beklentileri, Fed’in daha sıkı bir faiz politikası izleyeceği düşüncesiyle birleşince satışlar geldi. Buradan birkaç ders çıkaralım:
1) Uzun vadeli tahvil faizlerinin en önemli belirleyicisi enflasyon beklentileri. Enflasyon beklentilerindeki artış tahvil faizlerine bire bir yansıyor. Bu nedenle, piyasa faizlerini düşürmek ve bu şekilde yatırımları canlandırmak isteyen Türkiye’nin birinci önceliğinin enflasyonu düşürmek olması gerekiyor.
Kötü senaryo ihtimali
3) Peki, piyasalardaki düşüş kontrol altına alınamazsa? Bu “kötü senaryo” ihtimalinin tetikleyicisi para ve maliye politikalarının ekonomiyi iki ayrı yöne çekmesi olabilir. Yani Fed bir taraftan tam istihdam noktasına gelmiş bir ekonomiye vurgu yapıp sıkı para politikası uygularken Trump’ın vergi indirimleri sonrası gevşek maliye politikasına devam etmesi enflasyonun Fed’e rağmen kontrolden çıkabileceği inancını doğurursa o zaman piyasalardaki düşüş devam edip bir resesyonu tetikleyebilir. Buradan çıkacak ders ise ekonominin idaresinde para ve maliye politikalarının bir bütünlük ve uyum içerisinde çalışmaması durumunda ortaya çıkabilecek risklerdir.