TV ekranına yansıyan görüntü yürekler acısı: Venezuela’nın başkenti Caracas’ta bir hastanede, bir kısmı çocuk olan hastalar ölümle pençeleşiyor. Hastanede ilaç yok. Ameliyatlar dahi yapılamıyor. Hastane yönetimi hastaları, ilaçlarını ve hatta yiyeceklerini beraberlerinde getirmelerini tavsiye ediyor. Hastane hastalara bir sıcak çorba verecek durumda dahi değil.
Venezuela’nın vahim ekonomik durumunun yansımaları böyle bir dramatik durum yaratmış bulunuyor. Ülkede yiyecek ve ilaç kıtlığının had safhaya ulaştığı bir ortamda, hastaneler, doktorlar da aciz kalıyorlar.
Bu trajik durumun Venezuela’nın komşusu Kolombiya’nın sınır bölgesine uçaklar dolusu yiyecek ve ilaç yardımının ulaştırıldığı bir zamanda ortaya çıkması, ilk bakışta çok çelişkili görünebilir. Bu yardımın Venezuela halkına erişmesi aslında birkaç saatlik iş. Ama ne yazık ki siyasi nedenlerden dolayı Maduro yönetimi sınırları kapalı tutuyor, yiyecek ve ilaç kolilerini içeri almıyor.
Maduro’ya göre ABD’den gelen bu yardımlara kapıları açmak “Amerikan müdahalesine göz yummak” olur. Maduro, “Venezuela’ya hâkim olmak isteyen emperyalistlere ne pahasına olursa olsun böyle bir fırsat vermemeye” kararlı...
Ama ortada “insani bir kriz” var. Politik kavgaların insanların acı çekmesine ve ölmesine sebep olmaması lazım.
Pratik yoldan bir çözüm bulunamaz mı? Bu yardımların BM gözetiminde ulaştırılması mümkün değil mi?
Akla şu geliyor: Maduro’nun Türkiye’ye sempatisi, güveni var. Türkiye (örneğin Kızılhaç aracılığıyla) acil ilaç yardımını üstlenemez mi? Böyle bir “can kurtarma operasyonu”na kim karşı çıkabilir?
Suriye’de öncelikler
Geçen haftaki Soçi Zirvesi’nden yansıyan bilgiler, Astana sürecinin başarıyla devam etmekte olduğunu göstermekle beraber, Suriye ile ilgili bazı temel konularda Türkiye, Rusya ve İran’ın önceliklerinde farklılıkların devam ettiği kanısını güçlendiriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önceki demeçlerinde olduğu gibi, bu kez de Soçi’de, Türkiye’nin esas önceliğinin Fırat’ın doğusunda bir güvenli bölgenin kurulması, buradaki YPG varlığına son verilmesi ve bölgenin TSK kontrolü altında tutulması olduğunu vurguladı.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in konuşmaları Moskova’nın önceliğinin İdlib’in cihatçı teröristlerden arındırılması olduğu işaretini verdi. Dolayısıyla, Rusya, geçen eylülde varılan mutabakata göre, TSK’nın üstlendiğin sorumluluğu yerine getirmesini bekliyor. Ancak bu arada İdlib’de ilk kez ortak Türk-Rus devriye operasyonları gibi bazı “somut adımlar” da atılacak.
İran’ın öncelikleri de Rusya’nınki gibi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin demeci Tahran’ın TSK’nın Fırat’ın doğusunda kendi başına bir güvenlikli bölge kurmasına pek sıcak bakmadığını gösteriyor.
Aslında Rus resmi kaynakları da Fırat’ın doğusu (ABD çekildikten sonra) kontrolün Esad rejimine devredilmesi gerektiğini savunuyor. Gerek Rusya, gerekse İran, Türkiye’nin Esad yönetimiyle ilişki kurmasını istiyor.
Bu görüş farklılıklarına rağmen, üçlü istişareler ve özellikle Erdoğan-Putin diyaloğu, anlaşmak kararlılığıyla devam ediyor.