Bir ülkede ki yıllık enflasyon yüzde 13 bini buluyor... Yiyecek kıtlığı had safhada; halk marketlerde saatlerce değil, günlerce kuyruklarda beklemek zorunda... Bir kilo etin fiyatı bir memurun veya işçinin aylık maaşı kadar... Ülkeden göç edenlerin sayısı bir milyonun üstünde...
Ve bu şartlar altında yapılan başkanlık seçimlerini, iktidardaki kişi, ikinci 6 yıllık bir dönem için, oyların yüzde 67.7’sini alarak kazanıyor!
Böyle şey olur mu demeyin. Venezuela’da olan bu. Beklenen bir sonuçtu ama gene de şaşırtıcı...
Venezuela’nın solcu devrimci lideri, eski otobüs şoförü Nicolas Maduro’nun sandıktaki bu başarısının birkaç nedeni var.
Her şeyden önce katılım oranı, ülke tarihinde görülmemiş derecede düşük; yüzde 46... Sebebi de muhalefet partileri ittifakının seçimleri boykot etmesi. Seçmen de bir nevi protesto olarak sandık başına gitmedi... Maduro zayıf iki rakip adayın karşısında gücünü rahatlıkla gösterdi...
Muhalefetin boykot kararının nedeni de Maduro’nun erken -veya baskın- seçim kararı vermesi ve diğer partilere hazırlanma fırsatını vermemesi. Kaldı ki Maduro’nun otoriter rejimi son zamanlarda birçok muhalif politikacıyı, aydını, gazeteciyi hapse atmıştı.
Maduro’nun, kendi devrimci hareketinin disiplinli örgütüyle seçim zaferini garantileyeceği önceden belliydi. Üstelik rejim, oy kullananlara yiyecek paketleri de dağıtmayı taahhüt etmişti!
Tablonun korkunç yüzü
Aslında Maduro devrimin esas lideri Hugo Chavez’in ölümünden sonra 2013’te iktidara geldiğinde, “Chavista” mirasını ve geleneğini başarıyla sürdüreceği ümit edilmişti. Ama bu beklentiler gerçekleşmedi; bir dizi aksilik de oldu. Bunların başında petrol fiyatlarındaki büyük düşüş geliyor. Venezuela ekonomisi, zengin petrol kaynaklarına bağımlı. Petrol gelirindeki sert iniş, ülke ekonomisini altüst etti. Yiyecek kıtlığı, açlık baş gösterdi.
Maduro halkın hoşnutsuzluğunu sert tedbirlerle bastırmaya kalkıştı, rejim giderek otoriterleşti. Halk sokaklara döküldü, gösteriler şiddetle bastırıldı...
Madalyonun öbür yüzü
Bu, olayın görünen yüzü. Daha az görünen diğer yüzü ise Maduro’nun bir solcu devrimci olarak, emperyalizme ve özellikle ABD’ye karşı sert çıkışlar yapması sonucunda, bu güçlerin ağır baskıları altında kalmasıdır.
Maduro’yu Latin Amerika’da bir tehdit olarak gören ABD, bu rejimi dize getirmek için ekonomik yaptırımlar dahil her türlü yola başvurdu. Ne var ki Venezuela halkının içine düştüğü korkunç durumun tek nedeni olarak dış müdahaleleri göstermek, gerçeği tam yansıtmaz...
Bu seçimlerden sonra Venezuela’da durum yatışacak, istikrar sağlanabilecek mi?
Çok şüpheli. Aksine, seçimlerin tartışılması ve muhalifler tarafından bir “maskaralık” veya “komedya” olarak nitelendirilmesi, ABD’nin yanı sıra AB’nin ve Amerika Devletleri Örgütü’nün (ADÖ) sert tepkilerine hedef olması, durumun daha kötüleşmesi ve krizin kızışması olasılığını artırıyor.
Bu nedenle Venezuela uluslararası platformda daha çok dikkatleri çekecektir.