ABD Başkanı Donald Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını vermekle “Pandora’nın kutusu”nu açtığının, yani ateşle oynadığının farkında mı?
Kendisine önceden bütün dünyadan gelen “Sakın bunu yapma” uyarılarına aldırmayan Trump, aklına koyduğunu yerine getirmekte tereddüt etmedi. Bunu yaparken de 20 yıldan beri daha önceki başkanların söz verip yapmadığını gerçekleştirebildiği için kendisini övdü...
Peki, Trump’ı şu sırada böyle bir çıkış yapmaya iten sebep nedir?
Başkan açıklamasında seçim kampanyasında verdiği sözü başlıca neden olarak gösterdi ve şimdi bu vaadini yerine getirmekte olduğunu belirtti.
Kuşkusuz iç politika mülahazası bu kararında önemli bir rol oynuyor. Trump iktidarda ama muktedir değil. Çeşitli devlet kurumlarının baskıları altında. Şimdi bu kararın kendisinin “sözünün eri” olduğunu göstereceğini umuyor.
İlk kurban, barış...
Trump açıklamasında da belirttiği gibi, bu kararının Arap-İsrail barış sürecine katkıda bulanacağına inanıyor.
Oysa bunun hiç de böyle olmayacağını yapılan bütün uyarılara rağmen düşünmemesi siyasi olgunluktan ne kadar uzak olduğunun bir göstergesi. Gerçek şu ki barış süreci bu talihsiz çıkışın ilk kurbanı oluyor.
Nitekim Filistin lideri Mahmud Abbas bu kararla ABD’nin artık arabulucu olamayacağını ve barış sürecindeki rolünün de sona erdiğini söyledi. Dolayısıyla, bu durumda yeni bir barış inisiyatifinin başlaması bir hayalden ibaret.
Aslında Trump’ın kararının bundan daha ciddi sonuçlara yol açması ihtimali yüksek. Daha şimdiden yeni
bir intifadan
söz ediliyor. Bunun anlamı şiddetin, kan ve acıların hâkim olmasıdır.
Trump’ın tetiklediği Kudüs krizi, Filistin’de ve İsrail’de nereye varacağı kestirilemeyecek yeni çatışmalara yol açma potansiyeline sahiptir.
Barış sürecinden söz eden Trump’ın böyle bir savaş durumunu nasıl önleyebileceğine dair bir fikri var mı acaba?
Savaşa doğru mu?
Kudüs krizi bundan böyle Ortadoğu’da süregelen savaşların ve uluslararası anlaşmazlıkların önüne geçerken, Trump’ın aldığı kararın ABD’ye de vereceği zararı dikkate alması gerek. Trump’ın seçim kampanyasında sık sık kullandığı “Önce Amerika” sloganının “Yalnızlaşan Amerika” gerçeğine dönüşmekte olduğu görülüyor. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, bütün dünya şimdi
bu karara karşı çıkıyor. ABD’nin en yakın Batılı müttefikleri de dâhil.
ABD’de Dışişleri Bakanlığı gibi önemli devlet kurumlarının ve kamuoyunun geniş bir kesiminin bu çıkışa karşı cephe alması da buna eklenmeli... Bu da “Trump Amerikası”nın ne kadar kutuplaşmış olduğunun bir göstergesi...
Donald Trump acaba
bu yaptığına pişman olur mu veya bundan sonra olursa da bu fayda eder mi?