Başta medyaya yansıyan şekliyle, Türkiye sanki Suriye’nin kuzeyinde, bu kez İdlib kentini hedef alan bir askeri harekâta girişmekte olduğu havası esiyordu...
Neyse ki çok geçmeden Ankara’da askeri ve siyasi makamların yaptığı açıklamalar, bunun Fırat Kalkanı’nın bir devamı olmadığını ortaya koydu.
Gerçekten Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İdlib bölgesine Ankara, Moskova ve Tahran arasında Astana’da varılan üçlü anlaşmanın öngördüğü “çatışmasızlık” durumunu kontrol görevini yerine getirmek için yöneliyordu. Yani bu kez belirli bir düşmana karşı (Fırat Kalkanı’nda IŞİD için olduğu gibi) bir harekâta girişmek için değil, İdlib’de Esad rejiminin ordusu ile başta El Nusra olmak üzere çeşitli “cihatçı” gruplar arasında bir “çatışmasızlık” durumunun hâkim olmasına göz kulak olmaktı.
Nitekim Astana anlaşmasına göre bölgede görev yapacak bir nevi “barış gücü” içinde 500 Türk askeri de kentin merkezinde konuşlanacaktır... İşte İdlib’e ilk Türk askeri birliği (keşif amacıyla) bölgeye “intikal” etmiştir...
“Görevimiz tehlike”
Ne var ki Mehmetçik’in bu yeni cephede üstlendiği görev risksiz değil. İdlib, çeşitli cihatçı grupların merkezi haline geldi. Bunların bazısı ateşkesi kabul etmediği gibi, yabancı güçlerin müdahale etmesine de karşıdırlar.
Bu grupların kentin içinde konuşlanacak olan Türk askerlerine karşı nasıl davranacakları belli değil. Burada bazı provokasyonlar da olabilir. Kuşkusuz TSK Esad’ın ordusu ile cihatçılar arasında çatışmasızlığın sağlanmasına çalışırken, bu gruplarla çatışmaya girişmemek için azami dikkati gösterecektir.
Ama İdlib’de Türk askerinin tehlikeli bir görev üstlendiğini de kabul etmek gerekir...
“Biz de varız”
Kuşkusuz Astana anlaşmasının amacı, sözü geçen bölgede ölüm ve yıkıma son vermek ve burada yaşayan 3.5 milyon insanın normal yaşama kavuşmasını sağlamaktır.
Ancak barış gücünü oluşturan her 3 ülkenin de kendine göre amaçları var.
Türkiye’nin bir amacı, bu cephede de askeri varlığını ve etkinliğini göstermek, “Astana müttefikleriyle” rol sahibi olmaktır.
Ama açıkçası esas amaç, bu bölgede -ve özellikle Afrin’de- Kürt YPG güçlerini kontrol altına almak ve nötralize etmektir. Ankara Afrin’e hâkim olan YPG’yi kendi güvenliği için bir tehlike saymakta, burada bir “Kürt koridoru”nun kurulmasına izin vermeyeceğini açıkça söylemektedir.
Bazı resmi ağızlar,
bundan sonra Afrin’in de olası bir harekât için
hedef alınabileceğini belirtiyorlar. Bunun
gerçekten Ankara’nın askeri stratejisinin içinde ne kadar yer aldığını bilmiyoruz.
Ancak buna Afrin bölgesinde askeri güç bulunduran Rusya’nın ne diyeceği önemli. Ayrıca bunun buradaki YPG güçleriyle ciddi bir savaşa yol açması tehlikesi var.
İdlib’de çatışmasızlığın sağlanması misyonunu üstlenmişken Afrin bölgesinde başka bir çatışmaya girişmenin risklerini ayrıca iyi hesaplamak gerekir.