Türkiye dâhil dünya haftalardan beri Sudan’da olup bitenleri dikkatle izliyor.
Bu özel ilginin nedeni, Arap coğrafyasının da bir parçası olan bu Afrika ülkesinde halkın Ömer el Beşir’in otoriter rejimine başkaldırması ve yaygın sokak hareketleriyle sonunda onu alaşağı etmesidir. Bu gelişme, Sudan’ın artık sivil ve demokratik bir rejime geçiş yapabileceği umudunu yaratmış bulunuyor. Ancak bu aşamada hâlâ etkin olan ordunun ve devlet kurumlarının buna izin verip vermeyeceği belli değil. Halk ise köklü rejim değişikliği gerçekleşinceye ve eski yönetim tamamen saf dışı edilinceye kadar direnişini sürdürmeye kararlı.
Dolayısıyla, Sudan’da “devrim”in ilk aşaması gerçekleşmiş ve El Beşir yönetimi devrilmiş olmakla beraber, ikinci raundun, yani sivilleşme ve demokratikleşme sürecinin ne ölçüde gerçekleşeceği belirsiz.
Bölgesel ve küresel aktörlerin Sudan’daki olayları yakından izlemesinde, bu yeni “Arap Baharı” deneyiminin başarılı olup olmayacağı merakının bir nebze etkisi var tabii. Ama açıkçası, bu özel ilginin nedeni dış dünyanın “demokratik değerler”e olan tutkusundan çok, kendi çıkarlarına olan düşkünlüğü olduğu bir gerçek...
Çıkar dünyası
Prensipte, Sudan’ın halk iradesinin doğrultusunda sivil ve demokratik bir rejime geçiş yapması temenni edilmekle beraber, yakın veya uzak dış güçlerin pratikte istedikleri şey, bu ülkede oluşacak yeni siyasi şartların kendi çıkarlarına uymasıdır.
Açıkçası, Batılılar demokrasi lafını ededursunlar, amaçları Sudan’ı kendi nüfuz alanları içinde tutmaktır. Suudi Arabistan, Arap Emirlikleri ve Mısır gibi yakın komşuların ise Sudan’da demokratik bir rejim görmek derdi yoktur. Rusya ve Çin için ise, Sudan ile ikili ilişkilerin gelişmesi önemlidir, Hartum’daki rejimin cinsi onları ilgilendirmez.
Sudan’da El Beşir sonrası dönemin nasıl evrileceği belli değil, ama ülkenin yani süreçte dış aktörlerin bir rekabet alanı haline gelmesi çok muhtemel.
Türkiye’nin rolü
Türkiye son 10 yılda Sudan’a özel ilgi gösteren ülkelerin başında geliyor.
Bu ilginin başlıca nedeni, Ankara’nın belirlediği stratejik hedeflerdir.
Açıkçası, bu değerlendirmede, Ömer el Beşir’in kişiliği ve davranışları, kendisine büyük güven ve sempati gösterilmesine bir engel sayılmamıştır. Darfur katliamı nedeniyle savaş suçlusu sayılan ve İnterpol’un arananlar listesinde yer alan El Beşir, geçen yıl Ankara’ya davet edilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2017’de Sudan’ı ziyaretinde El Beşir ile bir düzine iş birliği anlaşması imzalamıştır. Bu arada Kızıldeniz’deki bir stratejik adada Türk askeri üssünün kurulması da söz konusu olmuştur.
Türkiye ayrıca Sudan ile askeri ve güvenlik alanında iş birliği içindedir. Türk kamu ve özel kurumlarının yatırımları da 600 milyon doları bulmaktadır.
Aslında, Ankara Sudan’a bu açıdan büyük önem veriyor ve Katar’daki ve Somali’deki askeri varlığıyla birlikte o geniş bölgede bir stratejik role sahip olmayı amaçlıyor.
El Beşir yönetiminin devrilmesi Sudan ile kurulmaya çalışılan iş birliğini etkileyecek mi? Her şey Sudan’da bundan sonra nasıl bir yönetim iş başına geleceğine bağlı...