Biri Ortadoğu’nun sıcak bölgesinde, diğeri de Kuzey Afrika’nın kritik bir noktasında, iki Arap ülkesinde pazar günü seçmenler sandık başına gittiler.
Genelde totaliter rejimlerin hüküm sürdüğü bir coğrafyada yer alan Lübnan’da ve Tunus’ta serbest seçimlerin yapılması kendi başına önemli bir gelişme. Bu iki olayın dikkat çekici ortak bir yanı da, bu seçimlerin yıllardan beri ilk kez gerçekleşmiş olmasıdır. Lübnan’da parlamento seçimleri 2009’dan beri yapılmamıştı... Tunus’ta da yerel seçimler 2011 devriminden beri cereyan etmemişti...
Bu iki olayın benzer bir yanı da, sandığa giden seçmen oranının çok düşük olmasıdır: Lübnan’da yüzde 49, Tunus’ta ise yüzde 33 civarında.
Seçimlere bu ilgisizliğin çeşitli nedenleri var. Yapılan anketlerin gösterdiği gibi, halkın büyük kısmı politikacılara güvenmiyor, onların verdikleri sözleri tutmadıklarını hatırlatıyorlar.
Aslında halkın geniş kesimi değişim istiyor. Ama anlaşılan, değişimin sandıkla gerçekle-şebileceğine pek inanmıyor.
Seçim kampanyasında Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun hep şu mesajı tekrarladı: “Değişim istiyorsanız, muhakkak sandığa gidin”...
Ama bu pek öyle olmadı. Siyasi tabloda da önemli bir değişiklik gerçekleşmedi. Hizbullah sandıktan birinci parti olarak çıktı; Başbakan Hariri’nin ittifakı geriledi. Ancak Lübnan’da etnik, dinsel, mezhepsel dengelere dayalı mozaik siyasal yapı, sonuçta bir ulusal koalisyon hükümetinin kurulmasına yol açacak. Bu hükümetin başına gene Başbakan Saad Hariri’nin geçmesi bekleniyor.
Bu sonuç, Lübnan’ın jeopolitik konumunun da değişmeyeceğini gösteriyor. Şii Hizbullah’ın arkasında İran, Sünni Hariri’nin arkasında da Suudi Arabistan duruyor. Bir bakıma Lübnan, bu seçimlerden sonra da aynı iç ve dış sıkıntılarıyla yaşamaya devam edecek gibi görünüyor...
Sokağın gücü
Geçen ay Ermenistan’da halk, iki dönem Cumhurbaşkanlığından sonra iktidarını genişletilmiş yetkilerle başbakan olarak sürdürmek isteyen Serj Sarkisyan’a karşı sokaklara dökülmüş, günlerce değişim talebiyle gösteriler yapmıştı.
Artık iş başında kalamayacağını anlayan Sarkisyan istifaya mecbur olmuş, ancak halk hareketinin başını çeken muhalefet lideri Nikol Paşinyan parlamentoda çoğunluğa sahip iktidardaki Cumhuriyetçi Parti’yi yönetimi bırakmaya razı edememişti.
İktidar değişikliği isteyen halk bu kez gene sokaklara dökülmüş, ilan ettiği genel grevle hayatı durdurmuştur. Bunun üzerine Cumhuriyetçi Parti, parlamentonun yeni bir başbakan seçmesine ve bu işe talip olan muhalefet lideri Paşinyan’a karşı aday dahi çıkarmamaya razı olmuştur. Bu durumda bugün (salı) parlamentonun Paşinyan’ı Başbakanlık koltuğuna oturtması kesinleşmiş oluyor.
Bu olay, “sokağın gücü”nü bir kez daha gösterdi. Tabii bunun sonuç vermesinde halk kadar siyasi yöneticilerin de sağduyulu ve uzlaşıcı davranmasının payı büyük...