Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen haftaki New York ve Berlin ziyaretleri, ilk bakışta Türk dış politikasının yeniden Batı’ya yönelmekte olduğu izlenimini veriyor.
Ankara’nın son zamanlarda Batı ülkeleriyle bozulan ilişkilerini normalleştirmek istediği ve uluslararası konjonktürdeki değişikliklerden de yararlanarak bu yönde adımlar attığı ortada. Cumhurbaşkanı’nın son dış temasları da bunun bir işareti olarak gözükebilir.
Ancak bu gelişmeyi Türkiye’nin dış politika rotasını Batı’ya çevirmekte olduğu şeklinde algılamak, erken ve aceleci bir değerlendirme olur.
Her şeyden önce, Batı derken, bunun biri ABD, diğeri de Avrupa olmak üzere iki önemli ayağının bulunduğunu unutmamak lazım. Günümüzde, Türkiye’nin bu iki unsurla ilişkilerinde farklı durumlar yaşanıyor. Dolayısıyla, Batı derken artık eskisi gibi genelleme yerine daha ayrıntılı değerlendirme ihtiyacı çıkıyor.
Kaldı ki Cumhurbaşkanı’nın New York ve Berlin seyahatlerinin niteliğinde ve amaçlarında da önemli farklar var. New York’a gidiş BM Genel Kurulu toplantılarına katılmakla ilgiliydi, yani bir ABD ziyareti değildi. Seyahatin Berlin kısmı, Almanya’da bir “devlet ziyareti” niteliğindeydi ve en üst düzey resmi görüşmeleri de kapsıyordu.
ABD ile sorunlar
New York’ta Trump ile bir toplantı ve resmi görüşmeler öngörülmedi. BM kulislerindeki “karşılama” ise içerikli bir görüşme değil, sadece sembolik, kısa bir temastı...
Erdoğan’ın Genel Kurul’daki konuşması ve basına yansıyan çeşitli demeçleri, Türkiye’nin ABD ile birçok konudaki derin görüş ayrılıklarını ve bunların ilişkiler üzerindeki olumsuz etkilerini ortaya koydu. Bu uyuşmazlıklar rahip Brunson olayından FETÖ dosyasına, ABD’nin YPG’ye desteğinden Türk ekonomisine yönelik müdahalelerine kadar, ciddi gerginlikler ve hatta düşmanlık yaratan kritik konuları kapsıyor.
Bu sorunların çokluğu, örneğin “papaz davası”nın çözülmesi halinde dahi diğer meseleler gündemde kaldıkça- ABD ile ilişkilerde “normalleşme”nin pek mümkün olmayacağı kanısını güçlendiriyor.
Açıkçası, iki tarafın bu sorunlar üzerindeki tutumunda henüz herhangi bir esneklik ve uzlaşma işareti de görülmüyor. Dolayısıyla, kısa sürede Türk-Amerikan ilişkilerinde bir “normalleşme” beklemek de oldukça zor.
Almanya ile fırsatlar
Cumhurbaşkanı’nın Almanya ziyareti, Ankara ile Berlin arasındaki ilişkilerde kaydedilen önemli mesafeyi gözlerin önüne serdi. Henüz bir yıl önce karşılıklı suçlamalar ve hakaretler yağdırılırken, şimdi yeni bir sayfadan ve iş birliği fırsatlarından söz ediliyor. Bu trendi güçlendiren ortak çıkarlar, terör gibi konularda mevcut uyuşmazlıklara rağmen ilişkilerin geliştirilmesi ihtiyacını hissettiriyor.
Bunda siyasal ve ekonomik faktörlerin büyük payı var. Tabii Trump’ın davranışları da Ankara’yı Almanya’ya (Hollanda dâhil başka Avrupa ülkelerine de) yaklaştırdı. Sonuç olarak, rotanın şimdi daha çok Avrupa’ya doğru çevrilmekte olduğu söylenebilir.