Görüntüler yürekleri paralıyor: Açlıktan bir deri bir kemik haline gelmiş çocuklar... Bebeklerine anne sütü veremeyecek kadar bitkin hale düşen anneler... Yakalandıkları koleradan ölüm döşeğinde can çekişen hastalar... Bombaların yıktığı evlerin enkazı arasında hayatta kalma mücadelesi veren aileler...
Son günlerde Batı medyasının yayınladığı bu görüntüler, Yemen’deki “unutulan savaş”ın dramatik sahnelerini gözlerin önüne seriyor.
(Hemen bir parantez açıp, bir öz eleştiri yapalım: Yemen’deki bu insanlık faciasına dünyanın ilgisiz kalmasından şikâyet ederiz de neden bizim basınımız kendi muhabirleriyle Yemen’deki olup bitenleri izlemez, hatta dış kaynaklı yazılara ve resimlere gereği gibi yer vermez?)
Yemen’de üç buçuk yıldır süren “iç savaş”ın geldiği nokta dehşet verici: Alarm işareti veren Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerine göre, Yemen nüfusunun yarısından fazlası (yaklaşık 15 milyon) “açlık sınırı’nda... 2 milyon insan evsiz kalmış, bir kısmı göç etmiş durumda... Ülkede yiyecek ve içecek gibi, ilaç da çok kıt. Kolera gibi salgın hastalıklar, bombardımanlardan daha fazla can kaybına yol açıyor...
Bu amansız savaş yıllar önce Yemen’deki otokrat rejime karşı bir ayaklanma olarak başladı. Kısa zamanda bu ülke İran ve S. Arabistan gibi dış güçlerin boy ölçüştüğü, yerli grupların piyon olarak kullanıldığı bir alan haline geldi. Ne var ki bu savaşın askeri cephede galibi yok. Ama esas kaybedenin Yemen halkı olduğu açık. Bu arada ne oluyorsa masum sivillere oluyor. Ve ne yazık ki bu insanlık faciası karşısında dehşete düşen ülkeler ve kurumlar (BM gibi) bu duruma son vermekten aciz...
Halk da yanılabilir
Birleşik Krallık, iki buçuk yıl önceki referandumla ilk adımını attığı “Brexit” (AB’den çıkış) yolunda, önceki günkü kararla önemli bir döneme girdi, ama açıkçası bu maceralı yolculuğun bundan sonra nasıl geçeceği pek belli değil. “Brexit” hayali bir serap haline de dönüşebilir.
AB ile “çıkış” şartlarını içeren 485 sayfalık anlaşma taslağını imzalayan ve bunu ilk etapta kabinesinde kabul ettiren Başbakan May’ın “Önümüzde daha çok zor günler var” demesi boşuna değil.
Bu anlaşmayı Britanya parlamentosunun, ayrıca 27 AB üyesinin oluşturduğu Konsey’in de onaylaması gerek. Oysa iktidardaki Muhafazakâr Parti’nin bazı üyeleri Brexit mutabakatına karşı çıkıyor. Kuzey İrlanda ile İskoçya da öyle. Yani Birleşik Krallık, bu meselede o kadar “birleşik” değil, tam aksine, kutuplaşmış durumda.
Halka gelince: 2016 referandumu çok tartışmalı geçmiş, sonuç yüzde 52 oranında Brexit lehine olmuştu. Ama referandumdan hemen sonra tereddütler ortaya çıktı, hatta zamanın Başbakanı Cameron da bu yüzden istifa etti.
Son zamanlarda halktan gelen baskılarla birçok politikacı “ikinci bir referandum” isteğini gündeme getirdi. Çok kimse “Pişmanız, o zaman evet oyu vermekle yanıldık, politikacılar bize yalan söylediler” diye yakınıyorlar şimdi...
Bakalım bu pişmanlık fayda edecek mi?