Kim demiş Suudi Arabistan Kaşıkçı olayından dolayı uluslararası arenada sıkışmış ve yalnızlığa düşmüş diye?..
Geçen ekim ayında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul’da kendi ülkesine ait başkonsoloslukta hunharca öldürüldüğü zaman, bütün dünya ayağa kalkmıştı. Suikastın detayları ortaya çıktıkça, duyulan infial ve öfke de artmış, suçlamalar Suudi yönetimi üzerinde toplanarak buna karşı harekete geçilmesi istenmişti.
ABD’de Kongre ve basın Washington’un Riyad’ı baskı altına alması ve hatta ekonomik ve askeri yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunmuştu. Avrupa ülkelerinde de benzer sesler yükseliyor, Riyad ile ilişkilerin gözden geçirilmesi dahi gündeme getiriliyordu. Bir ara meselenin Birleşmiş Milletler’e getirileceği ve uluslararası yargının da bu işe el atacağı sanılmıştı.
Beklentiler neydi?
Evet, Kaşıkçı olayında böyle bir tepki ve beklenti vardı, ama pratikte konuşulanlar ve yazılanlar kâğıt üstünde kaldı. Olayın henüz sıcak olduğu günlerde suikast planıyla ilgili şüphelerin odak noktası olan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Buenos Aires’te yapılan G-20 Zirvesi’ne hiçbir şey olmamış gibi katıldı ve örneğin Rusya Devlet Başkanı Putin ile samimi bir sohbette bulundu. Prens bu yolculuğu sırasında gidişte ve dönüşte bazı Arap ve Afrika ülkelerini de ziyaret etmekten geri kalmadı.
Ondan sonraki günlerde ve haftalarda birçok ülkenin Riyad’a karşı tavrını “iş iştir” zihniyetiyle yürüttüğü açıkça görüldü. Geçen hafta, Veliaht Prens’in Pakistan, Hindistan ve Çin’e yaptığı resmi ziyaretler bu gerçeği gözlerin önüne serdi.
Pakistan genç Prens’i gerçek anlamda krallar gibi karşıladı. Karşılığında Suudi Arabistan’dan 20 milyar dolarlık bir yardım sözü aldı.
İki ülke arasındaki bu görüşmelerde Kaşıkçı olayı pas geçildi.
Hindistan’da da ekonomik iş birliği projeleri üzerinde duruldu. O günlerde Keşmir krizi patlak verdiği için, Prens, bu konuda arabuluculuk yapabileceğini söyleyerek, uluslararası bir rol üstlenmek durumda olduğunu hissettirmeye çalıştı.
Çin de tabii ekonomik iş birliği ve yatırımlar gündeme hâkim oldu. Bu arada, Çin, “Uygur terörü” konusunu öne çıkardı ve Prens’in bu konuda Çin hükümetinin uyguladığı baskı politikasını desteklemesini sağladı.
Gerçekler farklı
Bütün bu gelişmeler, uluslararası ilişkilerdeki bir gerçeği hatırlattı: Menfaat ağır basıyor...
Suudi Arabistan’ın petrolü ve mali gücü, çoğu ülkeyi onunla iyi geçinmeye, kusurlarını göz ardı edip iş birliği veya ortaklık kurmaya itiyor. Buna sadece Batı değil, Rusya’sı, Çin’i, Hindistan’ı dâhil farklı kültürlere ve sistemlere sahip ülkeler de katılıyor.
Veliaht Prens’in son Asya seyahati, Suudi Arabistan’ın dış ilişkilerinde bir “Doğu’ya açılışı”nın işaretini veriyor.
Bu hamle aynı zamanda Batı’dan gelen baskılara karşı Riyad yönetiminin elini güçlendiriyor, manevra kabiliyetini genişletiyor.
Bu durum, Cemal Kaşıkçı’nın vahşice öldürülmesi olayının adil bir soruşturma ve yargılamaya gidilemeyeceği ve asıl sorumluların cezalandırılmayacağı anlamına mı geliyor?
Keşke bu soruya güçlü bir “hayır” denebilse...