Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABD’de Trump yönetiminin üçüncü haftasında merakla sorulan soru şu: Yeni Başkan Donald Trump mı Amerika’yı yoksa Amerika mı
onu değiştirecek?
Trump’ın Beyaz Saray’da işe başlar başlamaz, seçim kampanyasındaki vaatleri doğrultusunda attığı ilk adımlar büyük şaşkınlık yarattı. ABD içinde ve dışında çok kimse, bu gidişle, “yeni bir Amerika”nın ortaya çıkacağını öne sürmeye başladı...
Ancak Trump’ın her istediğini yapamaması ve hatta bazı hallerde geri atım atması karşısında, ABD’nin “yerleşik düzeni”nin, kurumlarının ve temel politikalarının hâkim olduğu açıkça görüldü. Bundan da Trump’ın bazı sivri görüşlerini ve niyetlerini “törpülemesi” gerekeceği sonucunu çıkaranlar var.
Tabii bu Donald Trump’ın mizacının ve üslubunun değişeceği anlamına gelmez. Bu onun kişiliğiyle ilintili; sistem bunu kolay değiştiremez...
Sistem devrede
Başkan olarak icraata çok hızlı -ve hırslı- bir şekilde başlayan Trump’ın
ilk öğrendiği şey, her istediğini serbestçe yapamayacağıdır.
Bunun en önemli deneyimi
6 Müslüman ülkeye vize yasağını getiren kararnameye yargının karşı çıkması olayında yaşandı. Başta bazı federal mahkemeler, ardından da Temyiz Mahkemesi bu kararın uygulamasını durdurdu. Gerçi Trump buna çok kızdı ama bu olay Amerika’da yargının bağımsızlığını ve “erklerin ayırımı” sisteminin etkin şekilde işleyişini açıkça ortaya koydu...
Trump benzer bir deneyimi de yaptığı bazı atamalarda yaşadı. Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluğa rağmen, son olarak Çalışma Bakanı Andrew Pizade’yi seçtiremedi... Ulusal Güvenlik danışmanı Michael Flynn’in medyaya sızan Ruslarla gizli temasları haberleri üzerine istifa etmesinin önüne geçemedi... Bu arada Trump basına karşı ABD’de alışılmamış şekilde çattıkça, haberciler, yazarlar ona karşı sert tepki göstermekten çekinmedi...
Dışta da aynı...
Trump’ın sadece içte değil, dış politikada da bazı sivri görüşlerini yumuşatmak zorunluluğu duyduğu görülüyor. Örneğin, daha önceki demeçlerinde NATO’yu “modası geçmiş” bir örgüt olarak nitelendiriyordu. Şimdi ise NATO’ya desteğini bildiriyor. Rusya’ya duyduğu yakınlığa rağmen, Ukrayna meselesinde Moskova’ya karşı çıkıyor...
Önceki gün İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşmesinden sonra Filistin meselesinde “iki devlet esasına dayalı çözüm”ü artık terk ettiğini ortaya koydu. Trump gerçi “İki tarafın mutabık kalacağı herhangi bir çözüm benim de kabulümdür” dedi ama sergilediği tutum, ABD’nin şimdiye kadar ısrarla savunduğu iki devletli çözüm çizgesinden ayrılıyor.
Bu, aslında bu formüle sıcak bakmayan Netanyahu’nun duymak istediği bir şey. Ne var ki bunun gerçek bir alternatifi de yok. “Tek ortak devlet” fikri bir hayal. Üstelik buna Filistin tarafı kadar, İsrail’de de önemli bir
kesim karşı duruyor.