Gün geçmiyor ki Suriye’nin kuzeyindeki İdlib bölgesinden yeni çatışma haberleri gelmesin ve bombaların altında can veren ya da yaralanan sivillere dair trajik görüntüler yansımasın...
Bunlar, üç hafta önce Moskova’da varılan ateşkes anlaşmasına rağmen oluyor. Açıkçası, Esad rejiminin kara ve hava kuvvetlerinin bölgedeki saldırıları hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.
İki ülke lideri de bu konuda yapılan çağrılara ve uyarılara rağmen bildiklerini okuyor.
Moskova’daki anlaşmadan sonra bir umut verilmişti: Taraflar bu mutabakata tam olarak uyacaklar, silahlar susacak, İdlib’in 3 milyonu aşan sivil halkı nihayet rahat bir nefes alacaktı... Bu da yakında Cenevre’de toplanacak olan diplomatlara iç savaşın mahvettiği bu ülkenin barışa kavuşması için masaya oturma imkânını verecekti...
Ne yazık ki daha işin başında ateşkesin bozulması bu umutları sarsıyor.
Neden dinlemiyorlar?
Esad yönetiminin acımasız şekilde kendi halkını bombalamasına “dur” diyecek olan veya demesi gereken başlıca ülke, onun destekçisi, müttefiki Rusya’dır. Öteden beri Esad’ın Putin’in söylediklerine itiraz edecek durumda olmadığı düşünülür. Ancak son olaylar farklı bir tablo ortaya koyuyor. Ya Esad Putin’i dinlemiyor, bildiğini okuyor ya da Putin de Esad’a karşı kesin bir “dur” demiyor, bunun için bastırmıyor ve hatta onunla danışıklı dövüş politikasını güdüyor.
Son gelişmeler bu ikinci şıkkın daha geçerli olduğu izlenimini güçlendiriyor. Yani, daha açık bir deyişle, Putin bir yandan dünyaya ateşkesin garantörü olmayı taahhüt ederken, diğer yandan kendi savaş uçaklarını, Suriye’ninkilerle birlikte, İdlib’i bombalamaya sevk ediyor: Sonuçta, ikisi de uluslararası camianın “dur” çağrılarını dinlemiyor.
Amaç ne?
Aslında İdlib cephesinden bu gördüklerimiz, Esad’ın, Putin’in onayıyla ve desteğiyle uygulamaya çalıştığı bir stratejinin göstergesidir. Amaç, çeşitli “cihatçı” grupların kendi kontrolleri altında tuttuğu ve buradan da Şam’a karşı savaş açtığı İdlib bölgesini bu unsurlardan temizlemek, bölgeyi kendi egemenliği altına almaktır. Hedef çoluk çocuk olmasa da “teröristler”in iç içe yaşadığı siviller de bombaların altında can veriyor.
Esad’ın askeri güçleri çok zorlanmakla beraber, son aylarda dilim dilim bölgenin bazı kesimlerini ele geçirdi. Bu operasyonlarını ateşkese rağmen sürdürmek istemesinin bir nedeni de sahadaki “de facto” durumla, Cenevre Barış Konferansı’na “güçlü pozisyonda” gitmektir. Bu aynı zamanda Rusya’nın da benimsediği ve desteklediği bir stratejidir.
Türkiye açısından
İdlib’deki ateşkesin başlıca mimarı olan Türkiye bu işi Rusya ile yürütmeye çalışıyor. Ancak son çatışmalar ve Moskova’nın Ankara’nın ısrarlı çağrılarına rağmen sürdürdüğü tutum, Türkiye’de de düş kırıklığı yarattı. Türk yetkilileri bu konudaki duygularını demeçlerinde açıkça dile getiriyorlar. Bununla beraber, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği önemli bir husus var: Ankara, İdlib konusunda Moskova ile farklı (hatta zıt) pozisyonlarına rağmen, “stratejik ilişkilerini” aynen sürdürmeye kararlıdır. Yani açıkçası, Türkiye Rusya ile ilişkilerinde her şeyden önce kendi çıkarlarına öncelik vermektedir.
Kuşkusuz Putin İdlib dramına son verecek adımları atarsa, bu Türk diplomasisini ve de kamuoyunu rahatlatacaktır.