Kıbrıs Rum Yönetimi geçen çarşamba günü ABD’nin Noble başta olmak üzere dev enerji şirketleriyle iddialı bir anlaşma imzalayarak, Doğu Akdeniz’de bir süreden beri giriştiği doğal gaz çalışmalarında önemli bir adım daha atmış oldu.
Güney Kıbrıs hükümetinin ada açıklarında belirlediği 12. parseldeki hidrokarbon tanklarını değerlendirmeyi amaçlayan bu proje 9 milyar dolara mal olacak, bu deniz dibi yataklarından elde edilecek doğal gaz sıvılaştırılmış haliyle, döşenecek olan bir boru hattıyla Mısır’ın İskenderiye Limanı’na ulaştırılacak, oradan da dünya piyasalarına arz edilecek.
Bu proje, sondaj çalışmalarından ihracat noktasına kadar, çeşitli aşamalarında, İsrail ve Mısır’ın yanı sıra bazı Avrupa ülkelerinin de aktif katılımını öngörüyor. Bunda sadece Kıbrıs Türkleri ve bölgede en uzun Akdeniz sahillerine sahip Türkiye yok!
Bu proje, Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarıyla ilgili girişimlerinde, geniş bir uluslararası iş birliği ağı veya yeni bir blok kurmayı başardığını ortaya koyuyor.
Rumlara destek
12. parsel anlaşmasının imzalandığı sırada çeşitli ülke yetkililerinin yaptığı açıklamalar, Rum yöneticileri cesaretlendirecek niteliktedir.
Lefkoşa’yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer, Kıbrıs Rum tarafının egemen bir devlet olarak Doğu Akdeniz’de hidrokarbon çalışmalarına girişmek hakkına sahip olduğunu söyledi ve Türkiye’nin bunu engelleyecek provokasyonlara girişmemesini istedi. Palmer konuşmasının bir yerinde bu enerji kaynak- larından Kıbrıs Türklerinin de “adil bir şekilde yararlanması” gerektiğini de vurguladı.
Diğer ilginç bir açıklama, geçen cuma günü, Lefkoşa’daki Rus Büyükel- çisi’nden geldi. Bir resepsiyonda konuşan Rus diplomat, Kıbrıs’ın “uluslararası toplum tarafından tanınmış bir devlet olarak, egemenlik haklarına sahip olduğunu” belirterek Rum tarafının Doğu Akdeniz’deki enerji faaliyetinin haklılığını savundu.
Türkiye’nin tepkisi
Türkiye 12. parsel anlaşmasına tepkisini duyurmakta gecikmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rumların bu tek yanlı girişiminin uluslararası hukuka karşı olduğunu, Ankara’nın KKTC’nin ve Türkiye’nin haklarının çiğnenmesine izin vermeyeceğini ve her türlü siyasi ve askeri tedbirleri alacağını belirtti. Türk arama gemileri ve Türk savaş gemileri şimdiden bölgede bir varlık gösteriyor.
Rum yönetiminin Türk tarafını görmezden gelerek tek yanlı hareketlerini sürdürmesi, enerji şirketlerinin de gözü kapalı onun dümen suyundan gitmesi, Türkiye’yi sert karşılık vermeye, hatta zor kullanmaya itebilir. Böyle bir fırtınanın belirtileri ortadayken, özellikle ABD ve diğer önemli aktörlerin Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi bu çalışmalardan dışlamak yerine onları da bu faaliyete dâhil etmesi gerekir.
Bir ara, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının Kıbrıs Türkleriyle Rumları yakınlaştıracağı, hatta Kıbrıs’ta siyasi çözüme katkıda bulunacağı ümit edilmişti. Bu görüşe bir an önce dönmek için hâlâ zaman ve fırsat vardır. Eğer bu yapılmaz ve fırtına koparsa, bu herkesin zararına olacaktır.