Medyaya layıkıyla yansımadı ama, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçimlerin hemen ardından yaptığı bir konuşmada söyledikleri, Türk dış politikasındaki yeni, güçlü bir eğilime ışık tutuyor.
İstanbul’da düzenlenen ABD’nin Müslüman kanaat önderleri toplantısında yaptığı konuşmada Çavuşoğlu’nun şu ifadesi dikkat çekici: “Bu seçimlerde gördük ki dünyadaki tüm mazlumlar ve ümmet, Recep Tayyip Erdoğan tek başına kazansın, bizler de yalnız kalmayalım, öksüz kalmayalım diye dua ettiler.”
Bu dua edenlere teşekkür eden Bakan, mazlumların ve ümmetin umut ve beklentilerinin boşa çıkmayacağını, onların sesi olmanın “Türk dış politikasının bir parçasını oluşturduğunu” belirtti ve Türkiye’nin en büyük sorumluluğunun bu “kardeşleri kucaklamak” olduğunu ekledi.
Bu açıklama, artık dünyadaki mazlumları ve ümmeti korumak hedefinin Türk dış politikasının önemli bir boyutu sayıldığını ve iktidarın bunu kendi sorumluluğu ve bir nevi misyonu olarak kabul ettiğini gösteriyor.
Ümmetin sesi
Ankara’nın bir süreden beri bu yönde hareket ettiğine dair birtakım örnekler var. Nitekim Çavuşoğlu aynı konuşmasında bunlardan bazılarını hatırlattı: Türkiye, Filistin davasının en aktif savunucusu oldu, Kudüs krizinde ABD’ye karşı dahi açık bir tavır sergiledi... Türk diplomasisi BM’de ve İslam İşbirliği Örgütü’nde mazlumlar ve ümmet adına önderlik rolünü oynuyor... Türkiye G-20 grubu içinde ve diğer platformlarda az gelişmiş ülkelere destek oluyor... Ankara, Somali başta olmak üzere birçok Afrika ve Asya ülkesine çeşitli alanlarda yardım ediyor... Milli gelirine göre halen Türkiye, en çok dış yardım yapan ülkelerin en başında, hatta ABD’nin bile önünde yer alıyor...
Bu örnekleri sayan Çavuşoğlu, bundan sonraki hedef olarak da “tüm dünyadaki ümmet ve Müslüman topluluklarıyla bağlarımızın daha da güçlendirileceğini” vurguladı.
Misyon anlayışı
Dışişleri Bakanı’nın bu konuşması, geçenlerde yazdığımız gibi, Türk dış politikasının daha bağımsız, kendi eksenine yönelik ve “üçüncü dünya” (ki buna mazlum ülkeler ve ümmet dahildir) eğilimli bir yön almakta olduğunu ortaya koyuyor.
Bunda kuşkusuz iktidarın ideolojik çizgisinin işaretleri vardır. Dinsel bazda dayanışma duygusunun, adalet, eşitlik, yardımseverlik ve şefkat gibi ahlaki değerlerin de payı büyüktür.
Ancak siyasi açıdan, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, iktidardaki ekibin, bu politikayla Türkiye’yi bölgesel ve küresel rol sahibi bir aktör durumuna getirmek hedefini güttüğü açık.
Diğer bir gerçek de, Cumhurbaşkanı’nın mazlumların ve İslam dünyasının lideri olmayı bir misyon saydığıdır...
Yeni dönemde herhalde Türk dış politikasının bu yönde giderek evrileceğini göreceğiz.