Britanya’nın Avrupa Birli- ği’nden çıkması, yani kısa deyişiyle Brexit ile ilgili son gelişmeler, şimdiye kadar hiç olmadığı derecede zihinleri karıştırdı.
Sorulan soru şu: İngilizler ne istiyor: AB’den çekilmek mi, çekilmemek mi? Çekilmek ise, bu nasıl olmalı: Anlaşarak mı, yoksa anlaşmadan mı?
Birleşik Krallık’ta her kafadan bir ses çıkıyor. Kurumlar ve genel olarak toplum bölünmüş, kutuplaşmış durumda. Hükümet bir şeye karar vermiş görünüyor, ama bazı bakanlar farklı düşünüyor (hatta bazısı istifa ediyor)... İktidar partisinin bir kısmı Başbakan Theresa May’in politikasına karşı çıkıyor, muhalefetle aynı safta yer alıyor... Avam Kamarası sürekli pozisyon değiştiriyor, çelişkili kararlar alıyor...
Bu kaos ortamında Britanya’nın nereye gitmek istediği daha belli değil.
Aslında 2016’da zamanın Başbakanı Cameron, Britanya’nın AB ile ilişkilerinin geleceğini belirlemek kararını “halkın iradesi”ne bıraktığında, işin bu kadar sarpa saracağını tahmin etmemişti. Açıkçası, Cameron referandumdan Brexit, yani çıkış kararının çıkacağına pek ihtimal vermemiş, yani ciddi bir hesap hatası yapmıştı.
Artık bilinen çeşitli nedenlerden dolayı sandıktan çıkan “Brexit” kararı, Cameron’ın siyasi hayatına mal oldu. Onun yerine geçen May, “halkın iradesi”ni yerine getirmeyi taahhüt etti, AB ile aylarca süren çetin müzakerelere girişti ve sonunda 500 küsur sayfalık bir anlaşma metni üzerinde mutabık kaldı.
Son pişmanlık...
Ne var ki bu arada Britanya halkında AB’den ayrılma kararından pişmanlık duyanların sayısı artmaya başladı. Birçok İngiliz açıkça, referandum kampanyası sırasında popülist konuşmaların etkisiyle yanlış düşüncelere kapıldıklarını itiraf etti.
Bu eğilim, Başbakan May’in AB ile vardığı anlaşmayı Avam Kamarası’na sunduğu zaman daha da açık şekilde ortaya çıktı. Parlamentoda Brexit’e karşı sesler yükseldi, hatta ikinci bir referandum için çağrılar duyuldu. Bu durum, referandumdan çıkan “halkın isteği” ile aslında “milleti temsil eden” parlamentonun duruşu arasındaki ayrışmayı ortaya çıkardı.
Olay bazı hallerde halkın referandumda zayıf bir çoğunlukla verdiği kararın doğru bir tercih olmayabileceğini ve hatta bu yüzden pişmanlık duyulabileceğini de gösterdi.
...Ve son fırsat
İngiliz demokrasisinin beşiği sayılan Avam Kamarası’nın Brexit ile ilgili son davranışları da kafaları az karıştırmadı doğrusu.
Burada referandum sonucuna, ardından AB ile varılan anlaşmaya karşı sesler yükseldi. Başbakan May sadece Avam Kamarası’nda değil, kendi partisinde de etkinliğini ve otoritesini kaybetti, peş peşe oylamalarda yenilgiye uğradı.
Parlamento başta “anlaşma” ile ayrılmaya karşıydı; Sonra “anlaşmasız çekilme” önergeleri gündeme geldi. Parlamenterler bu kez de buna karşı çıktı. AB merkezi Brüksel’den uyarı geldi: “Ne istediğinizi net söyleyin.” Demek ki orada da kafalar karıştı.
Şimdi “çıkış tarihi”nin (29 Mart) biraz uzatılması söz konusu. Bakalım böyle bir “uzatma” mevcut karmaşaya son verecek mi?