Çin’in “Ay’ın karanlık yüzü” diye anılan ve pek bilinmeyen kesimine ilk kez bir uzay aracı indirmesi, bana 1971’de Çin’e ilk ziyaretimde yaşadığım bir olayı anımsattı.
Katı Mao rejiminin hüküm sürdüğü o günlerde, Çin tamamen içine kapanmıştı. Çin halkı devlet medyasının yayınları dışında dünyada olup bitenleri öğrenemiyordu.
Örneğin Ay’a ilk kez bir insanın (Amerikalı astronot Armstrong’un) ayak bastığı bilinmiyordu.
Beijing’de üniversite öğrencileriyle sohbet ederken bu aya gidiş konusunda ne düşündüklerini sorduğumda, öğrenciler şaşkın bir şekilde birbirlerine baktılar. Ne demek istediğimi soran bir kız öğrenci insanlığın Ay’a ilk adımı attığını söyleyince, “Siz şakacı bir insansınız” deyiverdi...
Ertesi gün Çin resmi Ajansı Şinhua’nın dış haberler sorumlusuna bu tarihi olayın neden yayınlanmadığını sorduğumda aldığım yanıt da şu oldu: “Biz halkımızın yararına olmayan haberler vermeyiz”...
***
Mao döneminden sonra Çin’de çok şey çok hızlı değişti. Çin “sessiz ve derinden” uzay teknolojisine sahip olduğu gibi, kendi olanaklarıyla “uzaya açılma” stratejisini geliştirdi. Bunun somut sonucu Çin’in 2003’te ilk uzay aracını başarıyla fırlatması ve böylece ABD ile Rusya’nın uzay yarışına kendisinin de katılması oldu.
Çin 15 yıllık kısa zamanda bu alanda baş döndürücü bir hızla ilerledi, birtakım “ilkler”e de imza attı. (İlk kadın astronotu uzaya göndermek gibi)...
2013’te uzaya en çok roket gönderen ülke de (39 adet) Çin oldu...
Nereden nereye gelindi? Çin böylece bugün uzayda bir varlık gösteriyor ve bu arada rakipleri gibi kendi bilim ve teknolojisini, endüstriyel kapasitesini ve ekonomisini geliştiriyor.
Çin’de artık Ay’ın öteki yüzünün keşfinin “halkına yarar sağladığını” soran yok...
Din ve politika
İstanbul hafta sonu din alanında, tarihe geçecek, siyasi alanda da etkisini gösterecek olan bir olaya sahne oldu.
Olay Fener Ortodoks Patriği Bartholomeos’un, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin “bağımsızlığını” ilan eden belgeyi, Patrikhane’de düzenlenen bir törenle Ukraynalı Metropoliti Epifaniy’e sunmasıyla ilgili. Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko’nun da hazır bulunduğu bu etkinliklerle artık Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Moskova Patriğine olan üç asırlık bağlılığına son verilmiş ve Ukrayna Kilisesi dünyadaki diğer 14 bağımsız kilisenin arasına katılmış oluyor.
Ukrayna Kilisesi SSCB’nin dağılmasından ve ülke bağımsızlığa kavuştuktan sonra, Moskova Kilisesi’nin hâkimiyetinden çıkmak ve özerkliğine kavuşmak için bir kampanya başlatmıştı. Bunda tabii dini bazı uyuşmazlıklar kadar, siyasi faktörler de rol oynamış, son dönemde Ukrayna ile Rusya arasındaki gerginlik bu uyuşmazlıkta kızışmıştır. Moskova, Ukrayna Kilisesi’nin bağımsızlığına şiddetle karşı çıkmış, çeşitli baskılarla bunu önlemeye çalışmıştır. Ancak sonuçta Fener Patriğinin kararnamesiyle bu statü değişikliği gerçekleşmiştir.
Ne var ki mesele bir dini uyuşmazlık olayı olmasının ötesinde, Rusya’nın da, Batı’nın da işin içine girdiği bir siyasal sürtüşme niteliğini de taşımaktadır...