Türkiye diplomasi cephesinde yeni yılın ilk hamlesini, son zamanlarda geri plana itilen Avrupa yönünde yaptı. Bu atılımın ilk hedefleri olarak Avrupa’nın iki “kodamanı”, Fransa ve Almanya seçildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Goslar kentinde Alman mevkidaşı Gabriel ile kapsamlı görüşmelerde bulundular.
Geçen yıl Türkiye ile Avrupa arasında yaşanan gerginliklerden sonra şimdi iki tarafın da ilişkileri düzeltmek iradesi kendini belli ediyor. Türkiye gibi Avrupa’nın başlıca ülkeleri, aralarındaki uyuşmazlıklara rağmen, önemli ortak çıkarlarının bulunduğunun ve birbirlerinden kopma lüksüne sahip olmadıklarının farkındalar.
Bu farkındalık iki tarafa da ilişkilerde yeni bir ayar yapma ihtiyacını hissettirmiştir. Bunda öncelik, diyalog yoluyla mevcut anlaşmazlıklara çözüm aramak ve bu arada ortak çıkarların gerektirdiği ekonomik, siyasal, sosyal işbirliğini pekiştirmektir. Nitekim son ziyaretler vesilesiyle Fransa’da ve Almanya’da verilen demeçler de bunu ortaya koydu.
Her iki ziyaret sırasında Avrupa Birliği konusunda söylenenler ise hissedilen -veya bilinen- bir gerçeği, bu kez daha açık bir şekilde ortaya çıkardı...
Dobra sözler
Paris’teki ortak basın toplantısında Macron gerçekten dobra konuştu. Verdiği mesaj açıktı: Türkiye, tam üyelik müzakerelerinden bir şey beklemesin... Yeni fasılların açılması olasılığı yok... Ama Türkiye’nin AB’den tamamen kopması istenmiyor... En iyisi AB ile yeni bir ortaklık modeli geliştirmek, diyaloğu ve işbirliğini sürdürmektir...
Alman Dışişleri Bakanı Gabriel de Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısında AB konusunu bir cümleyle geçiştirerek üyelik sürecinin bir tarafa bırakılmasını ve işbirliği üzerinde odaklanılmasını tavsiye etti...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söyledikleri ise Ankara’nın AB tam üyeliği konusundaki görüşünün değişmediğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı’nın verdiği mesaj da netti: Türkiye 54 yıl beklemekten yoruldu. Artık bu konuda bir karar noktasına geliniyor. Türkiye daha fazla bekleyemez...
Seçenek ne?
Erdoğan bu mesele üzerinde Macron’un söylediklerini “anlamak istemediğini” ve kendi görüşünü anlatmaya “odaklandığını” söylemekle, AB ile ortaklık gibi bir formülü konuşmak dahi istemediğinin mesajını verdi.
Ne var ki tam üyelik için müzakere sürecinin artık devam edemeyeceği, etse de bir yere varamayacağı çok açık: Türk dış politikasında AB ile bağların canlı tutulması bir tercih ve öncelik olarak duruyorsa, bunu bir şekilde sağlayacak alternatiflerin de düşünülüp tartışılması gerekir. AB’den kopma ya da farklı bir ortaklık gibi seçenekleri, eksileri ve artılarıyla iyi hesaplamakta yarar var.
Oysa bu konuda ilgili çevrelerde dahi kapsamlı bir çalışma yapılmış değil. Bunu yeni bir bakışla yapmanın artık zamanı gelmiştir.