Ağzına geleni söylemekle ve sık sık pot kırmakla ün salmaya başlayan ABD Başkanı Donald Trump’ın son “inci”lerinden biri, bu kez Fransa ile ilgili.
Trump hafta sonu bir toplantıda yaptığı konuşmada, Fransa’dan dönen
bir arkadaşının kendisine “Paris artık o eski Paris değil” anlamında bir laf ettiğini söyledi. Tabii bu değişikliğin olumsuz yanlarını kastederek...
Bu sözlere bozulan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande tepkisini kibarca “Bu, müttefik bir ülkeye yapılan bir saygısızlıktır” diyerek gösterdi.
Kuşkusuz Hollande da isteseydi, “Washington da artık eski Washington değil” diye karşılık verebilirdi...
Trump’ın bırakın rakip ülkelere, dost ve müttefiklerine karşı “saygısız” söz ve davranışları birbirini izliyor. Geçen hafta Trump, Fox televizyonundan duyduğu bir habere dayanarak, İsveç’in de göçmenler nedeniyle şiddetle karşılaştığını ima eden bir beyanda bulundu. Bu da İsveç’in böyle bir şeyin olmadığını açıklayarak tepki göstermesine yol açtı...
Trump özellikle dost ülkeler hakkında -daha önce Avustralya için de yaptığı gibi- ileri geri laflar etmeye devam ederse, ABD’nin dış ilişkileri epey sıkıntıya girecektir.
Sistem zorlanıyor
Trump’ın iç konularda sivri çıkışları ve dobracı üslubu ile yönetiminin daha birinci ayında nasıl tartışmalar ve gerginlikler yarattığı malum.
Yani Başkan’ın doğru dürüst danışmadan ilan ettiği kararnameler (özellikle bazı Müslüman ülkelere koyduğu vize yasağı) başkanlık sisteminin işleyişiyle ilgili temel bir konuyu gündeme getirdi. Her şeye rağmen yargının, “denetim ve denge sistemi” içindeki rolünü oynamaya ve Başkanı frenlemeye çalıştığı görüldü. Ancak Trump gene bildiğini okumaya niyetli görünüyor...
Basına baskı...
Trump’ın ABD’de alışılmayan söylem ve davranışlarının en çok yansıdığı alan, medyayla kavgasıdır.
Trump’ın yönetim anlayışı ve mizacı, ifade özgürlüğünü, eleştirileri kabul etmeye pek müsait değil. O örneğin sızdırılan bir haberi veya eleştirel bir yorumu esas alıp gazetecileri yalancı veya namussuz olarak nitelendirmekten çekinmiyor. Bu kavga öyle bir hal aldı ki artık en ciddi medya organları, onun tarafından itibarsızlaştırılıyor ve hatta saf dışı edilmek isteniyor.
Örneğin New York Times’tan BBC’ye kadar birçok saygın medya kuruluşunun muhabirlerinin Beyaz Saray’daki basın toplantısına alınmaması ABD’deki ifade özgürlüğüne karşı girişilen baskıcı bir harekettir. Bir Başkan’ın 1924’ten beri devam eden bir geleneği bozarak Muhabirler Derneği’nin galasına katılmayı reddetmesi de büyük bir ayıptır...
Bütün bunlar, Washington’un o eski Washington’dan farklı bir yola girmekte olduğunu göstermiyor mu?