“Orada bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüzdür.”
Bu şarkıyı ezbere bilmeyen kimse yoktur herhalde...
Herhangi bir Yunan şehri ya da adasını gören İstanbullu sayısı Urfa’yı görenlerin sayısından çok daha fazladır Türkiye’de... Venedik’te gondol sefası yapanların çoğu Van Gölü’nde hiç kulaç atmamış, Akdamar Adası’na hiç gitmemiştir ömründe.
Bir de tarihi şehir Dubrovnik var değil mi? Oysa 12 bin yıllık geçmişi olan Hasankeyf’in yanında dünkü çocuk sayılır Dubrovnik.
Sosyal medyaya bakıyorum, bayram tatilinde Almanya’ya gitmiş bir sürü insan.
Köln’e gidenler 1248 yılında inşaatına başlanan ve yapımı 632 yıl süren katedralin önünde poz vermişler bol bol.
İnsanın toplu olarak ilk ibadet yeri olan Göbeklitepe’den fotoğraf paylaşanlar yok denecek kadar azdı.
Mardin, Midyat’taki Mor Gabriel Manastırı’nın açılış tarihi Köln’deki katedralin yapımına başlandığı tarihten 900 sene daha eski ama oradan da fotoğraf paylaşan kimseyi görmedim maalesef...
Gördüğünüz fotoğraf Diyarbakır, Eğil’den...
Sular turkuvaz rengi zira Fırat’ın doğduğu yere sadece birkaç kilometre mesafede Eğil.
Yaşam M.Ö. 20 binli yıllara kadar da gidiyor...
Daha bir sürü örnek sayabilirim size ama ne değişecek?
Başlıktaki şarkı doğruyu söylemiyor aslında.
Gitmeli, görmeli, oralarda da para harcamalıyız.
O yerler ancak o zaman bizim köyümüz olur...
KAZIĞIN BÜYÜĞÜ İSTANBUL’DA...
Bodrum’daki lahmacun ya da Alaçatı’daki pizza fiyatını, aşırı pahalı diye konuşup duruyoruz ya, hata yapıyoruz.
Kazığın büyüğünü asıl İstanbul’da yiyoruz biz.
Tamam Türkiye’de et pahalı, alkol ürünlerinde vergi yüksek gerekçesini kabul edelim.
Yunanistan’da 9.5 Euro yani yaklaşık 36 lira ödediğiniz tabakta tam 23 tane küçük barbun balığı servis ediliyor.
Tabağı rokaya, limona, boğmuyor adamlar.
Kalamar, midye tava salata ya da patlıcan salata fiyatına hiç girmiyorum, İstanbul fiyatları çarpı 2 durumunda.
Hadi bu Yunanistan, İstanbul’un 100 kilometre dışına çıkınca, aynı zenginlikteki kahvaltı fiyatı neredeyse yarıya, et yemeklerinin fiyatı da üçte bir aşağı gidiyor.
Normal değil bu durum, İstanbul’da eli yüzü düzgün bir yerde, iyi bir yemek yemenin maliyeti sadece kira farkıyla açıklanamayacak kadar yükselmiş durumda.
Meyve ve sebzede üreticiden tüketiciye aradaki farkı haklı olarak sorguluyoruz.
Restoran fiyatlarındaki açıklanamaz durumu da konuşmamız lazım...
MACERA DUYGUSU ÖLÜNCE...
Perşembe akşamı çekilecek Süper Loto’da biriken ikramiyenin 30 milyon lirayı bulacağı söyleniyor.
Yılbaşı piyango biletleri zamanında olduğu gibi zenginlik hayali kuran bir sürü insanla konuştum.
Herkes lüks yaşam ve turların hayalini kuruyor.
Mesela en pahalı tur, 21 bin dolar gibi bir ücretle, Titanik batığına dalmaktır, her yıl belirli sayıda kişi bu tura katılabilir, hayal kuranlara sordum “ne işim var” dediler...
Uzaya ilk ticari uçuş için geri sayım sürüyor, fiyatlar 100 bin dolar seviyesinde.
Onu da isteyen kimse çıkmadı...
Para insanın macera duygusunu öldürür diyeceğim ama iş dünyasından maceraperest bir sürü isim biliyorum.
Galiba macera duygusunu öldüren şey, kolay ve havadan gelen para...
ZİNCİRLEME REAKSİYON ÜLKESİ...
Bizim ülkemizin en garip yanlarından biri de, bir olay gündemde kendisine yer buldu mu hemen ardından peş peşe benzerlerinin haberi gelir.
Mesela askerlerin yaşadığı gıda zehirlenmeleri...
Manisa’da yaşanan facianın ardından bir sürü yerden benzer haberler gelmeye başladı.
Bir yerde olay olunca başka yerlerde de benzeri yaşanır demeye çalışmıyorum.
Sadece normal zamanlarda 5-10 askerin yaşadığı ve üzerinde durulmayacak gıda zehirlenmesi ancak Manisa’dan sonra dikkat çekecek kadar büyük haber olabiliyor.
Fakat çok acı bir tablo var ki, ülke gündeminden hemen geçiyor.
Perşembe günü verdiğimiz iki şehit, bu ülkede Survivor birincisi ya da bilgi yarışmasında 1 milyon lira ödül kazanan adamın yarısı kadar bile konuşulmadı...
Şehit haberlerine alışmamamız gerek...