Soğuk Savaş yıllarında ABD ile yarışan Sovyetler Birliği’nin zaafı, siyasi ve askeri kapasitesi ile ekonomik altyapısı arasındaki dengesizlikti. Tıpkı ekonomik dev, siyasi ve askeri cüce olarak tanımlanan Japonya gibi. Haliyle, iki ülke de güçlü olmanın tüm vasıflarını bir arada bulunduramamaktan muzdariptiler.
Bugünün Çin’ini, Sovyetler Birliği’nden ve Japonya’dan ayıran husus, söz konusu güç unsurlarının hepsini bir arada bulundurabilmesidir. Artık ABD için sorun, rakibinin ne tek başına askeri ne de tek başına gücüdür. Çin daha fazlasına sahiptir.
Çin Devlet Başkanı Xi, reform kararının 40’ıncı yılında yaptığı konuşmasında, ülkesinin “hegomonik” bir güç olmadığını belirtti. Başka bir ifadeyle, ülkesinin küresel ölçekte, ekonomik, siyasi ve askeri ilişkileri domine edecek bir hedefinin ve konumunun olmadığını açıkladı. Ancak ölçek ve gelişmelere bakınca tablonun söylenenden farklı olduğunu görmek mümkün.
Çin, ihtiyaç duyduğu pazarların ve ticari rotaların, gerek ülke içinde gerekse uluslararası alanda, kendi başına/akışına bırakılamayacak kadar önemli olduğunun farkında. Bu nedenle, ülkeden yola çıkarak pazarlara ulaşan tüm deniz, kara ve demir yolu rotlarını yeniden tasarlamaya girişmiş durumda. “Kuşak ve Yol” projesi bu düşüncenin ürünü.
Bir trilyon dolarlık yatırımı kapsayan “Kuşak ve Yol projesi” sadece fiziki imalatı içermiyor. Bu yatırımların denizde ve karada işlevini yerine getirmesi, fonksiyonel olması, belirli fiziki ve güvenlik standardında olmasının yanı sıra, geçtiği ülkenin siyasi tablosuyla da uyumlu olması gerekiyor.
Nitekim Çin bir yandan, 70 ayrı ülkede fiziki yatırımlar yaparken, bir yandan da askeri kapasitesini geliştirmeye devam ediyor. Kara, hava ve deniz ordusunu modernize eden Çin’in, savunma harcamaları 1996’da 24 milyar dolar iken, bu miktar 2016’da 264 milyar dolara ulaşmış bulunuyor. Deniz yollarının açık tutulması güçlü bir donanmaya sahip olmayı gerektirirken, Çin ana karasının uzak mesafelerden savunulabilmesi için de kıyılardaki kayalıklardan askeri üs bulunan yapay ada inşası tüm hızıyla devam ediyor.
Bazılarının siyasi bağımlılık yaratması nedeniyle” borç tuzağı” olarak tanımladığı kredi verme işlemleri, bazıları tarafından ise “kredi diplomasisi” olarak tanımlanmaktadır. Kredilendirme işlemlerinin “kuşak ve kemer” güzergâhında yer alan ülkelerle Çin arasında bağımlılık yarattığı bir gerçek.
Bu uygulamanın en çarpıcı örneği, Çin ile Pakistan arasındaki ilişkidir. Çin, Pakistan ekonomik koridoruna 62 milyar dolarlık yatırım planlanmış durumda. Bu aynı zamanda, ABD’nin dışladığı Pakistan’ı Çin’e yakınlaştırıyor. Askeri teçhizat bakımından Çin’in müşterisi haline getiriyor.
ABD, reform hareketlerinin 40’ıncı yılında, Çin’in nefesini ensesinde hissediyor. Askeri, ekonomik, siyasi kapasite, jeopolitik, nüfus ve coğrafyayla Çin’i, Japonya’dan ve Sovyetler Birliği’nden ayırıyor. Xi, “Hegomonik hedeflerimiz yok” dese de görünür gerçekler bunu yalanlıyor.