Suudi Arabistan vatandaşı Cemal Kaşıkçı ülkesinin İstanbul Başkonsoloslu-ğu’ndan içeri girdikten sonra “kayboldu”. Yabancı ve yerli medyaya yansıyan bilgiler Kaşıkçı’nın işkenceyle öldürüldüğü yönünde. Hadisenin oluş biçimi ve sonuçları içeride ve dışarıda farklı yönleriyle tartışılıyor.
Kaşıkçı’nın tanınan bir gazeteci olması, ülkesinin siyasi imajı ve Suudi devlet gücünü kullananlarla olan ilişkileri tartışmanın boyutlarını büyütmeye yetti. Özellikle Batı medyasının konuya sahip çıkması ve kamuoyu oluşturması da önemli rol oynadı.
Gelinen aşamada faillerin kimlikleri, harekete geçme nedenleri, hadisenin oluş biçimi ve olay mahalli bunun sıradan bir cinayet olmadığını gösterdi. Hadise genel hatlarıyla, otoriter bir devlete mensup memurların planlı biçimde, kendi vatandaşını yabancı bir ülkede, kendi konsolosluk binasında öldürmüş olmalarıdır.
Hukuki tanımlamalar bir yana (ahlakiliği de tartışılır), bazı devletler siyasi muhalifleri ortadan kaldırmak amacıyla yabancı ülkelerde gizlice benzer eylemler yaparlar. Çünkü karar alıcılar sorunları müzakere, diplomasiyle çözemiyor ve açıktan da güç kullanamıyor iseler söz konusu üçüncü yolu denerler. Bu yollar iyi yönetilemediğinde, geri tepme ihtimali yüksek, riskli bir metottur. Örnekleri arasında, propaganda, suikast, itibar erozyonu, insan kaçırma, teröristleri veya gerilla hareketlerini desteklemek gibi yollar bulunur. Dikkat edilirse, hareketler çoğunlukla hukuka aykırı ve gayri ahlakidir. Bu nedenle eylem planı, tipi, mahalli, icracıların sadakati ve “inkâr edebilirliği” hayati öneme haizdir.
Örneğin Rus istihbaratının, Putin’in ifadesiyle, hain eski KGB ajanı Skripal ve kızını zehirleme teşebbüsünde olduğu gibi. Bu eylem istihbarat dünyasında “örtülü operasyon” olarak sınıflandırılabilir. Ancak esas olan fiilin “inkâr edilebilir” olmasıdır. Putin’in yaptığı gibi çıkıp inkâr edersiniz. Eğer hareket tamamıyla ayyuka çıkar, failler belirlenir, geride hatırı sayılır iz bırakırsa ve hiçbir koşulda inkâr da mümkün değilse, artık tipik bir “devlet terörü” failisiniz demektir. Kendinize ders kitaplarında kolayca yer bulursunuz.
Anlaşılan Suudi Arabistan veliaht prensi, politik tutumunu beğenmediği Kaşıkçı’yı “örtülü operasyonla” ortadan kaldırmaya karar vermiş. Ancak adamları geride o kadar çok iz bırakmış ki bir numaralı kural “inkâr edilebilirliği” ihlal etmiş. Bu ihlal veliaht prensi “örtülü operasyon” kahramanı olmaktan çıkartıp “devlet terör” uygulayan siyasi figüre dönüştürmüş bulunuyor.
Kitaba göre, terör örgütleri gibi devletler/siyasi otoriteler de terör fiili işlerler. Ya iç politikayı düzenlemek, siyasi otoritenin gücünü tahkim etmek için ya da dış politikanın bir aracı olarak terörü/teröristleri kullanırlar. Suudi siyasi otoritesi, devlet terörü tanımındaki tüm özellikleri bir araya getirmiş görünüyor. Siyasi nedenlerle, emirle ve memurları eliyle Kaşıkçı’yı işkence ve kötü muameleyle ortadan kaldırarak.
Elbette tartışma bitmedi. Kim bilir, Kaşıkçı cinayeti “örtülü operasyondan devlet terörüne” dönüşecekken hızla dolarların gölgesinde sıradan bir “aşk cinayetine (!)” bile dönüşebilir.