Geçtiğimiz perşembe, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda (TEPAV) bir etkinliği izleme fırsatım oldu. Konu, “İstanbul’da Suriyeliler ve Savaş Sonrası Suriye Gettoları” idi. Proje, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği adına TEPAV’dan Dr. Asmin Kavas, İlderya Avşar ve Omar Kadkoy tarafından İstanbul’da yürütülmüş.
İstanbul’da kayıt altında 555 bin Suriyeli yaşıyor. Araştırma Fatih, Sultanbeyli ve Sultangazi ilçelerini kapsıyor. Dr. Kavas, önce gettodan ne anlaşılması gerektiği anlattı. “Kentin diğer yaşam alanlarıyla bütünleşmemiş, ayrış(tırıl)mış bölümlerinden, kendine özgü yaşam biçimleri ve sosyokültürel yakınlıkların oluşturduğu kümelenmelerden söz etti. Literatürde yer alan, yalıtılmış alan, mekânsal ayrışma, homojen ilişki, sosyal dışlanmışlık ve nüfus yoğunluğu kavramları üzerinde durdu.
Ardından, İstanbul’un bazı bölgelerinde Suriyeli gettolaşmanın oluştuğundan söz ederek verileri ortaya koydu. Araştırma, Fatih, Sultangazi ve Sultanbeyli’de yapılmış. İlk iki ilçede Suriyeli nüfusun yerel hizmetlere erişimlerinin sınırlı, sunulan hizmetlerin ise daha çok geçici çözümlerden ibaret olduğu belirtildi. Üstelik hizmetlerin çoğunlukla Suriyeli dernekler aracılığıyla yapıldığı ifade edildi. Sosyal uyum/entegrasyon kapsamında doğrudan bir hizmet üretilmediği ve Türklerin Suriyelilere yönelik şikâyetlerinin önünü alma isteğinin ağır bastığı vurgulandı.
Suriyelilerin kendi aralarında alışveriş yaparken, Türklerle iletişimlerinin az olduğu, giyim-kuşam farklılıklarını, gelenek ve kültürlerini muhafaza ettiklerini ve homojen ilişkinin çok kuvvetli olduğu ifade edildi. Türklerin ise neredeyse tamamının Suriyelilerle birlikte yaşamaktan mutsuz oldukları belirtildi. Dr. Asmin, bugün, Suriyelilere özgü, homojen ilişkilerin hâkim olduğu ve ayrıştırılmış yaşam koşullarıyla, Fatih ve Sultangazi ilçelerinde “Savaş Sonrası Suriye” gettoları oluştuğunu söyledi.
Öte yandan, iyi örneklere de yer verildi. Sultanbeyli’de, Suriyelilere yönelik başarılı ve güçlü bir politika yürütüldüğünü, gettolaşmanın önünün alındığını belirtti. İlçe belediyesinin öncülüğünde kurulan “Sultanbeyli Mülteciler Derneği”nin, 19 temel hizmet alanında Suriyelilere çözüm sunduğu anlatıldı. Suriye Koordinasyon Merkezi/SUKOM’un sağladığı verilerin hayati öneme haiz olduğu anlaşılıyor. Böylece, mahalleler ölçeğinde kümelenmenin önüne geçilmesi mümkün olmuş. Yine derneğin sunduğu mesleki eğitim ve istihdamın geliştirilmesine yönelik hizmetler, Suriyelilerin ilçe ekonomisine entegrasyonu sağlamış. Dahası, resmi kayıtlara göre, ilçe de yaşayan Suriyelilerden kaynaklı suç oranı binde 8 gibi düşük bir düzey de seyretmekte.
Araştırmaya göre, Fatih ve Sultangazi’nin tersine, Sultanbeyli’de Türklerin yüzde 85’i Suriyelilerle birlikte yaşamaktan rahatsız değiller. Suriyelileri, “savaş mağduru”, “gariban”, “Ölümden kaçıp geldiler”, “Rahatsızlık vermiyorlar, çalışıyorlar” ifadeleriyle tanımlamaktalar.
Sultanbeyli örneğinde, Suriyeli nüfusun mahallelere eşit dağılmış olmaları, yoğunluk açısından kümelenme yaratmamaları, hizmetlere erişimde sorun yaşamamaları, sosyal dışlanma ve ayrıştırılmış yaşam koşullarına rastlanmaması, “getto” oluşturmalarını önlemiş görünüyor.
Görünen o ki Suriyelileri önümüzdeki yıllarda farklı biçimlerde tartışacağız. Suriye’de güvenlik ve siyasi tablonun düzelmesi uzun yıllar alacak. Haliyle geri dönüş sınırlı kalacak. Bu koşullarda sığınmacıların kalıcı olabilecekleri gerçeğiyle yüzleşme vaktimiz geldi ve geçiyor. Şimdi siyaset üretmenin zamanı. İyi haber, elimizde Sultanbeyli gibi güzel örnekler var. Sultanbeyli ilçesinde Suriyeli gettolarının oluşmamasının en önemli sebebi, veri, kurumlar arası iş birliği, bir avuç yetenekli ve inanmış insanın varlığı, açık hedefler ve doğru yaklaşımlardır. Anlaşılan, böylesine karmaşık sorunların üstesinden gelmek mümkün.