Suriye kaynaklı gelişmelerin PKK sorununa etkisini kavrayabilmek için üç konuya odaklanmak ufuk açıcı olabilir. Birincisi, PKK’nın siyasi hedefini ortaya koymak. İkincisi, bölgeyi nasıl okuduğunu, gelişmelere nasıl cevap verdiğini açıklamak. Son olarak, Suriye kaynaklı siyasi, askeri, coğrafi, ekonomik gelişmelerin PKK’nın hedeflerini, stratejisini, ilişkilerini kapasite ve önceliklerini nasıl değiştirmekte olduğunu belirlemek.
PKK, dün olduğu gibi bugünde “bağımsız bir devlet” kurma fikrinden vazgeçmemiştir. Bu noktada kafa karıştıran husus, örgütün söylem bazında ve propaganda amaçlı kullandığı muğlak kavramlardır. Bu söylemlerin içinde bol bol “demokrasi, özgürlük, Türkiye’yi demokratikleştirme” gibi kavramlar yer alır. Bu bir tesadüf ya da hedef değişikliği değildir. Veya bazılarının iddia ettiği gibi bağımsız devlet kurma fikrinden vazgeçmiş olduğuna delalet etmez. Sonuçta, PKK’nın önde gelen yöneticilerinin bol bol demokrasi ve özgürlük kelimelerini kullanması, PKK’nın devlet fikrinden nefret ettiğini ifade etmeleri, onu bir baskı aracı olarak gördüklerini ileri sürmeleri çok da anlamlı değildir.
Çünkü PKK terör örgütünün dönüştüğü, devlet kurma fikrinden vazgeçtiği tezinin ve söyleminin örgüt tarihi, iç işleyiş kuralları ve kayıtları ışığında ele aldığımızda resmin farklı olduğu görülebilir. PKK’nın strateji değişikliğine gittiği 5 kongresinde, “bağımsız devlet” söyleminin toplumda reaksiyona neden olduğu, vatandaşları ürküttüğü, daha fazla devletin yanında yer almalarına neden olduğu tespiti yapılır. Halkın kaygılarının artması ve örgüte tepkisinin sert olduğu belirtilir. Bu gelişmenin önünü alacak, sıradan insanların tutumunu yumuşatacak ve uluslararası desteği artıracak arayışlar başlar. Sonunda, “bağımsız devlet” fikrinden vazgeçildiği söyleminin kullanılması kararı alınır. Bu amaçla “federasyon, otonomi, demokrasi, özgürlük” ve benzeri kavramların kullanılmasını bu çerçevede müzakere için “açık kapı” söylemi geliştirilmesi kararlaştırılır.
Ancak bu yönde bir kararın örgüt üyelerinin motivasyonuna olumsuz etkisi olabileceği de öngörülür. Bu ikilemden kurtulmak için kongre, fikrin çıkış noktasını, müzakere ve kavramsallaştırma yetkisini Öcalan’a verir. Bu kararın ardından örgüt üyeleri, rahatlıkla PKK’nın “bağımsız devlet fikrinden vazgeçtiğini” ileri sürebilmekte, propaganda amaçlı olarak kullanabilmektedir. O halde Suriye’deki gelişmelerin PKK üzerindeki etkisini analiz ederken “bağımsız devlet” fikrinin değişmediği verisi göz ardı edilmemelidir.
Yine Suriye’deki gelişmelerin PKK üzerindeki etkileri analiz edilirken dört temel alanda bütüncül yaklaşımın söz konusu olduğu dikkate alınmalıdır. Bunlar politik perspektif bütünlüğü, örgütsel yatay ve dikey bütünlük, coğrafi yaklaşımda ve son olarak askeri yaklaşımda bütünlük. PKK, düşünce sistematiği olarak küresel, bölgesel ve yerel gelişmeleri merkezi olarak okur. Yaklaşım, analizler ve kavramlar örgüt kültürü ve okumasıyla şekillenir. Bu nedenle, ideolojinin şekillendirdiği homojen bir bakış hâkimdir. Bunun sonucu, örgütün ilişkileri, etkin olduğu bölgelerdeki politik yaklaşımı farklılık göstermez. Başka bir ifadeyle, Irak’ta, Türkiye’de, İran ve Suriye’de herhangi bir örgüt mensubuna ne sorarsanız sorun “standart” bir yaklaşım ve kopyalanmış cevaplar alırsınız. Bu, Stalinist örgüt kültüründe, sürekli tehdit altında olma duygusundan neşet eden “Farklılık zayıflıktır” yaklaşımının doğal bir tezahürüdür.