Trump’ın askerlerini Suriye’den çekme kararı herkes için sürpriz oldu. Bazıları içinse ABD’nin boşalttığı yerleri Türkiye’nin doldurmaya hazırlanması daha büyük sürpriz oldu.
Karar bölgedeki taşları yerinden oynattı. Yeni değerlendirmeler, farklı görüşler ve ilginç tepkiler ortaya çıkmaya başladı. İster istemez herkes muhtemel sonuçları, riskler ve fırsatları listelemeye çalışıyor.
İşin zorluğu, Fırat’ın doğusuyla alakalı devlet ve devlet dışı aktörlerin uzunca bir listesinin olması. Üstelik Fırat’ın doğusu derken, sadece coğrafi bir bölgeden de söz etmiyoruz. Çevresiyle dinamik, siyasi, askeri, sosyal, etnik ve ekonomik ilişkileri olan, yaşayan bir organizmadan söz ediyoruz. Moskova’dan Tahran’a, Şam’dan Ankara’ya, Tel Aviv’den Londra’ya, Washington’dan Paris’e, Riyad’dan Dubai’ye, Erbil’den Berlin’e kadar.
Dahası, devlet dışı aktörlerde işin içinde. “Kılıç artığı” DAEŞ’ten Hizbullah’a, kendisini yeni rollere hazırlayan Özgür Suriye Ordusu’ndan büyük hayal kırıklığı ve travma yaşayan PKK’ya, kenarda duran Birleşmiş Milletler’den uluslararası yardım örgütlerine, aşiret liderlerinden silah tüccarlarına, kaçakçılardan mültecilere kadar.
Tablo elbette yalın değil. Ancak basit yönleri de yok değil. Örneğin, Trump’ın kendisi için sorduğu soru ve verdiği cevap. Daha çok iç politikaya odaklanmış bir amaç. DAEŞ, Trump için ne beka ne de öncelikli bir sorun. Önemli olan, kendi kamuoyuna anlatacağı, ana teması basit, anlaşılabilir ve pozitif bir hikâye yazabilmek. Nitekim öylede oldu. “Haritaya bakın! DAEŞ’ın renkleri yok! Çünkü onu yendik. Üstelik bu bizim sorunumuz da değildi. Artık eve dönüyoruz.”
Trump bu kararıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a istediğini vermiş oldu. Fırat’ın doğusunda PKK ile iş birliği yapan ABD, Türkiye’nin beka sorunu olan PKK üzerinde “çarpan etkisi” yaratıyordu. Şimdi ABD ordusu bölgeyi terk ediyor. Buna karşılık Türkiye, DAEŞ’le mücadelede daha aktif olacak. Örgütün kalıntılarını temizleyecek. Allah kerim!
Zor ve uzun yıllar sürecek bir işten söz ediyoruz. Kitaba göre, bölgenin askeri olarak kontrol altına alınması elzem. Türkiye de bunu yapmak zorunda. Güneye doğru bölgeyi kontrol altına almak, politik rollerin değişmesi, yeni güç ve meşgale demek.
Yeni tablonun yerel yansıması üzerinde düşünmeye değer. Örneğin, PKK’nın konumu. Örgüt, Arap Baharı’nı fırsata çevirmek için, kendi ifadesiyle, on binden fazla militanını Suriye’de ölüme gönderdi. Bunların çoğu Türk vatandaşıydı. Yine, “Türkiye’nin Suriye’ye girmesini engelliyoruz” diye, binlerce militanını “şehir savaşı”nda kaybetti. Oysa 2014’ten bugüne müttefiki ABD ordusunun kaybı sadece “dört” askerdi.
Yeni tablonun mutsuz olanlar listesinde sadece PKK yok. Özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere de mutsuzluk alametleri gösteriyor. Hem ABD’nin gidişinden hem PKK’nın kaybedenler kulübüne üye olmasından hem de DAEŞ’in hedefi olma korkusundan. Dahası, Türkiye’nin yeni pozisyonundan da mutsuzlar. Bu durumda önlerinde iki seçenek var. Birincisi, Fırat’ın doğusuna asker getirip DAEŞ ile savaşabilirler, gidişatı yönlendirebilirler. Tabii, kamuoyunu, vergi mükelleflerini ikna edip, jeopolitik açmazları, teknik zorlukları aşabilirlerse. Hatta Türkiye’ye rağmen, PKK’ya “can suyu” verebilirler. Ya da gerçekleri kabullenip, Türkiye ile iş birliğine hazır olduklarını ilan ederler. Bekleyip göreceğiz.