Suriye harekât sahasında çatışmalar devam ediyor. ABD desteğini alan PKK/PYD Rakka’ya odaklanmış durumda. DAEŞ neredeyse şehrin yarısının kontrolünü PKK/PYD’ye kaptırdı. Açıklamalara bakılırsa, şehirde iki bin kadar DAEŞ militanı var. Kuşatmayı kırmaları, şehirden çıkmaları zor ve savaşarak ölecekler.
Öte yandan Esad’ın ordusu, Rakka’nın güneyinden doğuya doğru ilerledi. Petrol ve doğal gaz rezervlerinin bulunduğu Deyr Er Zor bölgesini DAEŞ’ten geri aldı. Rusya desteğindeki Esad, İdlib hariç, diğer bölgelerde yavaş yavaş kontrol ettiği alanları genişletiyor. Başka bir ifadeyle, grupların kontrol ettikleri bölgeleri gösteren Suriye haritası her geçen gün Esad lehine daha da sadeleşiyor.
İdlib, “sadeleştirme” sürecinin sona bırakılan bölgesi olacak gibi görünüyor. Üç milyon insanın yaşadığı bölgenin Kuzey batısı Türkiye, kuzeyi PKK/PYD ve geri kalanı ise rejim tarafından çevrelenmiş durumda. Ancak bu çevreleme, iç savaşın oluşturduğu ekonomik, siyasi, askeri ve sosyal ağlar tarafından kolaylıkla delinebiliyor. Sivil, militan, mal, para ve silah hareketleri tüm hızıyla devam ediyor.
Suriye sorununun doğrudan ya da dolaylı tarafı olan aktörlerin İdlib’e bakışları ve stratejileri birbirinden farklı. Örneğin ABD’nin İdlib’e yaklaşımını anlamak için resmi söylemde ön plana çıkan “El Kaide ile ilişkili gruplar” tanımına odaklanmakta fayda var.
Açıklamalardan ABD’nin bu bölgedeki “düşmanının” El Kaide olduğunu öğrendik. Haliyle, düşmanların yerleştiği İdlib, ABD için askeri bir hedeftir. Düşman El Kaide olunca, “Hiç kimse önümde duramaz” yaklaşımı ABD’nin ruhuna hâkimdir. Üstelik DAEŞ gidici, El Kaide kalıcı söylemi her geçen gün Batı’nın politikasını daha fazla şekillendirmektedir. Şüphesiz ki El Kaide sıfatı kullanılacak tüm araçlara, tüm yöntemlere büyük bir meşruiyet sağlamaktadır. İçinde El Kaide olan düşman listesi, içte ve dışta güçlü bir kamuoyu desteği de bulmaktadır.
Bu durumda mücadele son yılların geçerli yöntemi olan “Yerelde adam bul, düşmanı birlikte çevrele ve yok et” şeklinde yürütülecek demektir. Düşmanı “yok etmek”, hukuku zorlayan, her koşulda infazı savunan, Soğuk Savaş’ın gerilla karşıtı geleneksel “Ara, bul, yok et” düsturunun geri geldiğini gösteriyor.
Nitekim son yılların Afganistan, Suriye ve Irak tecrübeleri, DAEŞ ve El Kaide üzerindeki çalışmalar militanların “nedamet gösterme ve radikalliği terk etme” temayüllerinin düşük olduğunu gösteriyor. Zaman, sabır ve maliyet de işin cabası.
“Çevreleyip yok etmek” başta Suriye ve Irak olmak üzere, iç savaş yaşanan ülkelere savaşmaya gelen yabancı terörist savaşçıların geri dönüşte neden olacakları riskleri sıfırlamayı amaçlamaktadır. ABD’nin bu kolay çözümünün hayata geçirilmesinin en ucuz yolu ise, yerel güçleri aktif savaştırmaktan geçiyor. Sonuçta diğer ülkelere, vatandaşlarımı ve sizi koruyorum deme imkânı vermektedir.
, ABD’nin öncelikli askeri hedefi olmakla birlikte, askerlerin tek başlarına çözemeyeceği karmaşık “teknik” zorluklara da sahip görünüyor. Bunlar, Rusya’nın tutumu, İdlib’in jeopolitik konumu ve Türkiye ile müttefiki ÖSO’nun durumudur.
Rusya ve Esad rejiminin İdlib ile ilgili bir planının olduğu açık. ABD’nin ise müttefiki yerel unsur PKK/PYD’nin Afrin’deki parçası ile karadan irtibatı zayıf ya da rejimin kontrolü altında. Öte yandan, Türkiye ve ÖSO’nun İdlib ve Afrin üzerindeki baskıları her geçen gün artıyor. Tüm bu gelişmeler İdlib’deki El Kaide varlığına yönelik ABD operasyonu salt askeri bir sorun olmaktan çıkartmakta. Önümüzdeki günlerde Amerikalı siyasetçilerin yeni politika, generallerin ise yeni ortaklık arayışlarına girmesi sürpriz olmayacak.