ABD Başkanı Trump geçen hafta aldığı bir kararla, İran Silahlı Kuvvetleri’nin organik bir parçası olan “İran Devrim Muhafızları’nı” terör örgütü olarak ilan etti. Bu karara tepki gecikmedi. İran’da, ABD’nin Suriye’den Afganistan’a Mısır’dan Suudi Arabistan’a tüm Ortadoğu’dan sorumlu komutanlığını terör örgütü olarak ilan etti. Bu gelişme sadece İran-ABD ilişkilerinde değil, hukuki, siyasi ve güvenlikle ilgili alanda yeni ve ilginç bir tartışma başlatmış oldu.
İran Devrim Muhafızları Komutanlığı, adı üstünde, İslami devrimi içeride ve dışarıda, askeri ve ideolojik olarak savunmaktan, devrim ideolojisini tabana yaymaktan, ruhunu yaşatmaktan sorumlu. Tüm devrimlerde olduğu gibi bu misyona dinamizm kazandıran iki önemli faktör var. Birincisi Şia inancı. Bu inanç sadece İran içinde değil, yurt dışında da İran’ın etkin olmasını sağlayan önemli bir unsur. Diğeri ise, en az onun kadar önemli olan ve söz konusu misyonu etkili bir biçimde canlı tutan açık, gizli, sivil ve askeri organizasyondur. Bu sayının 25 milyon olduğunu ileri sürenler bile var. İran Devrim Muhafızları rejimi savunma rolünü üstlenmiş ve fonksiyonu yerine getirecek tarzda örgütlenmiştir.
Devrimden hemen sonra, devlet cihazı içinde nüfuzu ve rolüyle her gün artan, mensuplarına büyük avantaj sağlayan ve sorumluluk yükleyen tabana yayılmış bir organizasyondan söz ediyoruz. Bu organizasyon merkeze rejimin iç ve dış güvenliğini koymakla birlikte, konuya sadece askeri/polisiye açıdan bakmamaktadır. Bu nedenle de sivil askeri tüm işlevler iç içe geçmiştir.
Güvenlik alanında örgütlenme, devrimin ilk döneminde fazlaca “güven telkin” etmeyen İran Silahlı Kuvvetleri’ni dengelemek amacıyla kurulmuş paralel bir yapıdır. Devrim Muhafızları’nın Kara, Deniz, Hava, Füze, Sınır Muhafızları, İstihbarat ve Özel Kuvvetleri vardır. Çoğunlukla İran ordusundan çok daha etkin ve güçlüdür. Bu gücü, ideolojiyle yoğrulmuş, kültürden ekonomiye, bankacılıktan sanayiye, inşattan eğitim ve bilime, yargıdan üniversiteye, medyadan emekçilere kadar birçok alanda örgütlü olmasına borçludur.
Bu karma özelliklerin yanı sıra otonomi ve ideolojisi İran Devrim Muhafızları’na geleneksel, konvansiyonel ordulardan daha fazla asimetrik etki yaratacak kapasite sağlar. Bu yönüyle, 21. yüzyılın gerçeği olan, melez tehdit oluşturabilme ve melez tehditlere karşı koyma gücünü temsil eder. Nitekim İran bu kapasitesini Lübnan’dan Suriye’ye, Irak’tan Yemen’e, Afganistan’a kadar geniş bir Şii coğrafyasında kullanmaktadır. Bu durum başta ABD, Suudi Arabistan ve İsrail olmak üzere bölgesel rakiplerinin canını sıkmaya devam etmekte.
Trump’ın, İran rejiminin ideolojik taşıyıcısı Devrim Muhafızları’nı terörist ilan etmesi, İran yönetimi tarafından doğrudan rejimin hedef alındığı düşüncesini güçlendirmektedir. Bu noktada dikkat çeken husus ise, Trump’ın adımının bölgede yeni gerilimleri tetiklerken, alışık olmadığımız usullerle yürütülecek hibrit mücadelenin artacağını öngörebiliriz. Yine İran yönetiminin kendisini tehdit altında hissetmesi nükleer çalışmaların hızlanmasına da yol açabilir.