‘Zeytin Dalı” harekâtında 46’ncı günü geride bıraktık. Yapılan açıklamalar, etkisiz hale getirilen terörist sayısı ile temizlenen stratejik tepe, köy, kasabalardan oluşuyor. Buna göre, TSK, “fiziki manada” belirlenen hedefin %34’ünü ele geçirmiş durumda.
Bölge ölçeği, PKK’nın sayısal büyüklüğü, TSK’nın asker sayısı ile ateş gücü dikkate alındığında bakış açılarının mercek altına alınmasına ihtiyaç var gibi görünüyor. PKK terör örgütünün Afrin’de ciddi hazırlıklar yaptığı biliniyor. Öte yandan, operasyonda büyük kayıplar verdiği de bir gerçek. Bütün bunlar PKK’nın Afrin’de süren askeri harekâtı “klasik manada” kazanamayacağını gösteriyor. Bu durum örgüt açısından bir “çaresizlik” olarak yorumlanabilir. Ancak, izlediği strateji, operasyonun karakteri, ortada bir çelişki olmadığını söylüyor. Çünkü PKK, harekâtın fiziki olarak tanımlanmış askeri hedeflerine değil, politik/psikolojik çıktılarına odaklanmış durumda.
Konvansiyonel bir savaşta, askeri istatistikler önemlidir. Etkisiz hale getirilen düşman sayısı, ele geçirilen “stratejik” köyler, tepeler, kasabalar bize “savaşın genel gidişatı” hakkında bir fikir verir. Tarafların politik hedeflerine yakınlıkları/uzaklıkları, genel olarak kaybettikleri/etkisiz hale getirdikleri asker sayısı, topraklarla belirlenir. Çünkü “devlet” toprakla var olur. Hükümetler savaş halinde ordularına dayanarak ayakta kalırlar. Konvansiyonel bir savaşta bir hükümetin ordusu dağılmış, toprakları elinden gitmişse “mağlup” olmuş, siyasi iddiası kalmamış demektir.
Oysa konvansiyonel olmayan yöntemlerle varlık gösteren bir terör örgütü için bunlar ikincil önemdedir. Önemli olan, toprak ve militan kayıpları değildir. Önemli olan, bir bütün olarak ele aldığı siyasi iddiasını sürdürecek şekilde ayakta kalmak, karşı tarafa politik/psikolojik zarar vermek, hükümetin beceriksizliğini sergilemek ve toplumu bölmektir.
Bu nedenle, PKK stratejisini beş noktaya yoğunlaştırmış görünüyor. Birincisi, harekâtı mümkün olduğunca zamana yaymak. İçeride ve dışarıda ekonomik, askeri, politik, hukuki ve ideolojik tartışmalar/gerilimler yaratmak. İkincisi, Afrin halkının desteğini elde tutmak ve operasyon bölgesinde kalmalarını sağlamak. Böylece siviller nedeniyle TSK’nın güç kullanmasını sınırlamak, hukukun dışına çıkmaya mecbur bırakmak ve muhtemel sivil kayıplarını ileri sürerek propaganda savaşı yürütmek. Üçüncüsü, tüm sempatizan ve destekçilerini harekete geçirmek. Dördüncüsü, Türk hükümetine karşı uluslararası tepki oluşturmak. Son olarak, Suriye’de var olan, kırılganlığı yüksek devletler/gruplar arası ilişkileri sarsmak.
Türkiye, PKK’ya karşı asimetrik bir mücadele yürütüyor. Afrin bunun sadece bir bölümü. Bu mücadelede PKK kendi icat ettiği yeni bir stratejiyi izlemiyor. O sadece kitapta var olanı yerelleştirmeye çalıyor. Buna mukabil, aynı kitap, kamuoyunda az kayıplı, hızlı askeri “başarı” beklentisi yaratılmasının, siyasi, psikolojik gelişmelerin bütüncül olarak ele alınmamasının adaptasyon sorunuyla izah edilebileceğine dikkat çekiyor.