Trump’ın imzaladığı “Milli Güvenlik Belgesi” herkes gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. ABD’nin ekonomik, siyasi, diplomatik ve güvenlik alanlarında atacağı adımlar, diğer ülkelerle ilişkileri dolaylı ya da doğrudan Türkiye’yi de etkileyecektir.
Yine de belgeye ilgi göstermek bir zorunluluk değil. Ancak, küresel bir güç iddialı, gerilimli bir strateji izleyeceğini söylüyor, gerektiğinde çatışmaya girebileceğini ifade ediyorsa ortada bir gereklilik var demektir. Öfke ve kızgınlıkla, en baştan “yok sayılacak” bir tutum geliştirmemek gerekir. Yapılması gereken şudur. ABD’nin küresel, bölgesel çıkar ve değerlendirmelerini, niyetlerini, ilişkilerini mercek altına almak. Kendi “Milli Güvenlik Stratejiniz” ile olanlara/olabileceklere cevap vermeye hazır olmak. Bunu yaparken de sadece bu metne bağlı kalmadan, mevcut kadronun Türkiye hakkındaki kanaatlerine, açıklamalarına ve devam eden uygulamalarına, özellikle gerilimli alanlara dikkat göstermek gerekir.
Belgeyi okuyan tüm ülkeler aynı zorluklar ve belirsizliklerle karşı karşıya değiller. Belgede adı yer alan ülkelerin işinin “kolay” olduğunu söylersek abartmış olmayız. Çünkü ABD tarafından nasıl algılandıklarını, nereye konumlandırıldıklarını ilk elden görebiliyorlar. Ya dost ya da tehditler.
Örneğin belge, Ortadoğu’da İsrail, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Mısır’ı dost ve müttefik olarak tanımlıyor. İran ise açıkça tehdit olarak tanımlanmış durumda. O halde her iki gurubun da ABD’nin politik hedeflerine dair net bir fikirleri var ve nasıl davranacaklarını nelerle karşılaşacaklarını az çok biliyorlar demektir.
İşi zor olanlar, Türkiye gibi adı belgenin hiçbir yerinde geçmeyen ülkeler olsa gerek. Bu kategorideki ülkeler, ABD tarafından nasıl sınıflandırıldıklarını öğrenmek için, diğer ülkelere bakmak, gelişmeleri, tehditleri, ilişki ağlarını ve belgenin satır aralarını mercek altına alarak incelemek zorundalar.
Bu çerçeveden bakınca, Türkiye için çeşitli zorluklardan söz edebiliriz. Türkiye, ABD’nin kara listesinde yer alan bazı ülkelerle iyi ilişkilere sahip. Aynı zamanda ABD’nin bölgedeki iyi müttefikleriyle ilişkileri “limoni”. Örneğin, Türkiye’nin Rusya, İran ve Katar ile ilişkileri gayet iyi. Oysa belgeye göre bu ülkeler ABD’nin tehdit listesinde yer alıyorlar. Öte yandan, Suudi Arabistan, BAE, İsrail, ABD’nin bölgedeki müttefikleri.
Benzer tabloyu tematik listede de görmek mümkün. Belgede yer alan “cihatçı radikal ideolojiler” gibi muğlak kavramlardan füze savunma sistemine, Rusya’nın inşa ettiği boru hatlarından İran’a uygulanan yaptırımlara, terörle mücadeleden Kudüs’e kadar bir dizi konu da ayrılıklar dikkat çekiyor.
Mevcut tabloya ikili ilişkilerin netameli konuları olan FETÖ lideri Gülen’in iadesini, Zarrab yargılamasını, vize sorununu, örtülü silah ambargosunu, PKK/PYD’nin silahlandırılmasını ekleyince, iş daha da zora giriyor. Belgeyi bu veriler ışığında ele alınca Türkiye-ABD ilişkilerinin derin bir krizde olduğunu, yönetmek için epey mesai harcanması gerektiğini söyleyebiliriz.