Trump, İran’ı ekonomik yaptırımların yanı sıra, askeri ve psikolojik yöntemlerle baskılamaya devam ediyor. Petrol sevkiyatının durma noktasına gelmesi, değerli madenlerin ihracatında kısıtlamalar ülkenin ekonomik ve toplumsal hayatını olumsuz etkiliyor. Bu süreçte bölgeye Uçak gemisi ve B 52 Stratejik Bombardıman uçaklarının gönderilmesi de askeri baskının artması çatışma algısı yaratma anlamına geliyor. Üstüne Trump’ın gece yarıları attığı twitlerde eklenince tablo tamamlanmamış oluyor.
Başta Suudi Arabistan ve İsrail olmak üzere bölgedeki müttefikleri ile hareket eden ABD’nin nihai politik hedefinin rejim değişikliği olduğu açık. Söz konusu hedefin tahakkuku için izlenen strateji ise, şimdilik ilk aşamada, savaş dışı politik/askeri/örtülü operasyonlar bileşkesinden oluşuyor. Tıpkı renkli devrimler ve Arap Baharın da olduğu gibi. Ancak bu niyet, gerilimin kontrolden çıkarak geniş çaplı sıcak bir çatışmaya dönüşmeyeceği anlamına da gelmiyor.
“Rejim değişikliğine neden olacak” gelişmelerin İran halkından gelmesi planlanıyor/umut ediliyor. Bunun için yapılanlar şunlar: Sıradan halk için hayatı çekilmez hale getirmek, yarınlara dair umutların sistem içinde çözülebileceği algısını yok ederek toplumsal tepki oluşmasını sağlamak. Başlayan hareketi sürekli hale getirecek temel faktörün ise her gün daha fazla bozulan “ekonomi” olacağı açık. Bu nedenle Trump, ekonomik ambargoyu genişletip derinleştirmeye devam ediyor. Baskıyı arttırmak için savaş gemilerini uçaklarını bölgeye sevk ediyor. Dahası İran yönetimini, askeri harcamaları arttırmaya zorluyor.
Bu gelişmelerin yanı sıra içeride ve dışarıda İran rejiminin “meşruiyetini” sorgulatmak esas. Rejimi koruyacak kurumları, başta Devrim Muhafızları olmak üzere, “terör örgütü” olarak ilan etmek önemli psikolojik bir hamle. Böylece halk ile rejim organları arasında ayrılığın körüklenmesi umut ediliyor. İşi şansa bırakmak istemeyen Trump ve ekibi istihbarat faaliyetlerini arttırırken, İran’ın olası ön alıcı askeri hamlesine cevaben hatırı sayılır büyüklükte donama ve hava unsurunu Körfeze yığmış görünüyor.
İran, ABD’nin iç politika zorlukları ve askeri nedenlerden dolayı konvansiyonel bir savaşı, göze alamayacağını biliyor. Bu yüzden stratejisini Lübnan, Suriye ve Yemen iç savaşından öğrendiklerinin üzerine, asimetrik alana kurmuş görünüyor. En büyük avantajı vekâleten yürütülen savaşlarda tecrübeli, karşılaşmanın kendi sahasında olması ve mezhepsel ideolojinin gücü.
Nitekim Suudilerin İran desteğindeki Husiler karşısında Yemen’de yaşadığı zorluklar ortada. Dahası, küresel sonuçları öngörülebilir olan Basra Körfezinde petrol akışının kesilmesinin mümkün olduğu da geçen hafta görüldü. İran’ın, “haberim yok” dediği, Körfezde demirli dört Suudi tankerine yapılan sabotaj bunun ilk işaret fişeği.
Yine İnsansız Hava Araçları ile hasar verilen petro-kimya tesisleri ve boru hatlarının sıcak bir çatışmanın nerelere varabileceğini gösteriyor. ABD’nin güvenlik gerekçesi ile Irak’ta konuşlu askeri ve sivil personelini hızla çekmesi İran’ın Irak üzerindeki etkisini gösteriyor. Anlaşılan bölgede gerilim artarak devam edecektir. Gelişmelerin kısa vadede büyük çaplı bir harekâta dönüşüp dönüşmeyeceği hakkında şimdiden fikir beyan etmek için de erken.