Şu anda farkında olmasak da hayatımızın yükselen trendlerinden biri olan “networking”, benzer kafa yapısına sahip insanların bir araya gelmesi ve iş fırsatları yaratması olarak tanımlanıyor
Çağımızın vazgeçilmez
bir kavramı daha: Networking.
Ne kadar dilimize bu hali ile yerleşmiş olsa da Türkçesi
ağ kurmak veya ağ oluşturmak. “Networking” daha uzun haliyle benzer kafa yapısına sahip insanların bir araya gelmesi
ve iş fırsatları yaratması
olarak tanımlanıyor.
En ütopik hali altı insanda bütün dünyadaki insanlara ulaşırsınız kuramı. Bu kuram şunu iddia ediyor: Eğer dünya üzerindeki herhangi birine ulaşmak isterseniz, ona altı insanda ulaşabilirsiniz. Tabii bu tanıdığınızın tanıdığı olacak şekilde. Bu hali belki de biraz fazla ütopik geldiği için insanlar daha çok insan tanıyarak daha çok kişiye ulaşıyor olmak istiyor.
Peki nasıl girdi hayatımıza bu networking? Eskinin belki de bir 50 yıl öncesinin işadamları ve hatta zamanın diliyle ticaret adamları için her şeyden önemlisi üründü. Siz eğer Türkiye’ye ilk defa Renault otomotivlerini getirebilecek vizyona sahipseniz zaten Türkiye’nin en iyi işadamlarından biriydiniz.
Ya da Türkiye’de ilk kez tırı üretebiliyorsanız, birçokları peşinizden bu fikir için koşabilirdi.
Ta ki dünya küçük bir yer haline gelene kadar. Şimdi
artık sosyal medyasından blog’larına her türlü haber kaynağına anında ulaşma şansınız var. Dolayısıyla dünyanın diğer ucundaki fikri beğendiğinizde
ya da uygulamaya geçirmek istediğinizde dünyayı baştan keşfetmenize hiç gerek yok.
Tek ihtiyacınız o. Ya da ona ulaşacak birisi.
Bir ağ + 13 çalışan = 1 milyar dolar
İşte belki de bu yüzden öncesinde yokluğunu bile hissetmediğimiz networking şu anda hayatımızın farkında olmasak da yükselen trendlerinden biri.
Dünya bir yandan teknoloji ile yalnızlaşıyor deseler de bir yandan gittiğiniz yerde onlarca kişi ile tanışıyorsunuz, iş dünyasından takip ettiğiniz birine mesaj atıyorsunuz ve asıl ilginci hemen cevap alıyorsunuz.
Aslına bakılırsa şirketler bile ne kadar büyük bir ağ içerirlerse o kadar değerli oluyorlar. Instagram, içerisinde sadece fotoğraf filtresi bulunduran bir program gibi görünüyor olabilir. Sadece 13 çalışanı olmasına rağmen geçtiğimiz yıl 1 milyar dolar nakit karşılığında Facebook tarafından satın alındı. Küçük bir kıyaslama yapmak gerekirse 2012 yılında bütün dünyada satılan Blackberry’nin marka değeri 3.9 milyar dolardı. Yine etrafımızdakilere bakacak olursak dünyadaki belki de en büyük kahve zinciri Starbucks 2012’de 4 milyar dolar marka değerine ulaştı.
Facebook’un halka açılmadan önceki sansasyon yaratma çabasını göz ardı edersek eğer, 13 çalışanlı bir markanın kocaman üretime ve operasyona sahip bu markaların dörtte biri kadar değerlendiriliyor olması oldukça ilginç değil mi?
Görünen o ki ‘Güçlü Ağ’ çağın gereği...