Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

- Soner Yalçın, "Efendi" kitabıyla ilgili eleştirilerimi yanıtlarken, kitapta adı geçen bazı kişilere Sabatayist demediğini, sadece onlarla ilgili olguları alt alta sıraladığını, kararı okuyucuya bıraktığını savunmuş... Yalçının "alt alta sıraladım" dediği olgular "efendi" unvanları ile bir dizi evlilik öyküsünü içeriyor. Gerçekten bunlar doğru da olabilir. Biz, kimin hangi atasının unvanının efendi olduğunu, kimin kiminle evlendiğini tartışmıyoruz. Bizce, bunlara yüklenen anlamlar asılsız..Soner Yalçın, Osmanlıda Sabatayistlere "efendi" denirdi buyuruyor. Kitabını da bu nedenle, "Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı" olarak adlandırıyor... "Beyaz Türk" diye Sabatayistleri, yani görünüşte Müslümanlığa dönmüş Yahudileri kastediyor. "Efendi" unvanını da, sadece kendi içlerinde evlendiklerini söylediği Sabatayistlerin büyük sırrı olarak sunuyor. Sonra başlıyor, şunun sülalesindeki şu kişinin unvanı efendiydi, o efendinin oğlu bu efendinin kızıyla evlendi diye alt alta sıralamaya. Burada okuyucuya bırakılan karar bir tür boşluk doldurmaktan ibaret...Daha önce yazmıştım... "Efendi" Sabatayistlere özgü gizemli bir unvan değil. Aralarında şehzadelerin, din adamlarının da olduğu, iyi eğitimli ve sözü dinlenir kişilere hep "efendi" denilmiş. Bu arada, araştırmacı yazar Mustafa Yıldırımın verdiği bilgiye göre, Osmanlı ordusunda tüm asteğmenler, teğmenler, üsteğmenler ile ön ve kıdemli yüzbaşılar da "efendi" olarak anılırmış... Bu durumda Soner Yalçının olgu diye alt alta sıraladığı "efendi" unvanları ile evlilik öykülerinin, Amerikada 1950li yıllarda komünist avına çıkan Amerikalı Senatör McCartynin iddialarından ne farkı var? Bu defa da Uluç Gürkandan "Efendi" kitabının yazarı Soner Yalçına yanıt... Diyor ki Uluç Gürkan: İnsan istediğini yapabilir ama her aklına geleni isteyemez. Schopenhauer Hafta başında CHP ve AKP milletvekilleri Irak ve Filistin konusunda ortak bildiri kaleme almak üzere toplandılar... Bildirinin her satırı konusunda anlaşmaya varıldı... Ancak AKPliler "Demokratik ve laik bir Irak kurulmasını temenni ediyoruz" cümlesindeki "laiklik" sözcüğüne takıldılar. Laiklik sözcüğü üzerinde tartışma sürerken AKPliler bu deyime Dışişleri Bakanı Abdullah Gülün itiraz ettiğini söylediler... Onun üzerine CHP Milletvekili Onur Öymen, Abdullah Güle giderek itirazının sebebini sordu. Dışişleri Bakanı:- Geçici anayasada din devleti yazmışlar, laik dersek alınırlar, dedi...Onur Öymen sordu:- Siz laiklik olmadan demokrasi olabileceğine inanıyor musunuz?Abdullah Gülün tarihi cevabı:- İnanıyorum...İnanılır gibi değil ama cevap buydu... Gülün tarihi yanıtı... "Küflenmiş temcit pilavı bağımlıları"na "Statükocu" diyorlarmış. Peki vıcık vıcık yağ damlayan döner kebap bağımlılarına ne diyorlar?... BOPun pokerde sık geçen bir deyim olduğunu yazmıştık... Petrol Mühendisi Levent Öztaşkent gönderdiği notta ekliyor:- Petrol sondajı esnasında, "aşırı basınçla" karşılaşıldığında, bir felaketi önlemek ve kuyunun kontrolünü yeniden kazanmak için, kuyu başını kapatmaya yarayan aletlere de BOP yani "Blowout Preventer" adı verilir. BOP dedik... ABD, Türkiyeden yeni üsler istemiş. Bush, kişi başına milli geliri 3 bin doları geçmeyen Türkiyeyi zenginlerin G-8 toplantısına davet ettiğine göre kim bilir daha neler isteyecek... Haldun Ertem Muhalefet, üniversiteler, Genelkurmay, medya, sivil toplum örgütleri koro halinde "Bu yaptığınız Anayasaya aykırıdır, etmeyin - eylemeyin" diye uyardılar, dinletemediler. Sonuç beklendiği gibi oldu, YÖK yasası Cumhurbaşkanından geri döndü.Yasada yaptıkları değişikliklerden biri YÖKün beş üyesinin Bakanlar Kurulu tarafından seçilmesini öngörüyordu. Peki, Bakanlar Kurulu bu beş üyeyi hangi nitelikleri haiz kişilerden seçecekti? İşte bu belli değildi. Çünkü nitelik - mitelik aranmıyordu. Sokaktan rastgele beş kişiyi de seçebilirlerdi. Oysa Anayasanın 131. maddesi YÖK üyelerinin, "rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmetler yapmış profesörlere öncelik verilmek suretiyle" seçilmesini öngörüyordu. Dolayısıyla Bakanlar Kurulunun seçeceği beş üyede nitelik aranmaması Anayasanın bu maddesine açıkça aykırıydı. Cumhurbaşkanı yasayı geri gönderme gerekçesinde bunu açık açık vurguladı.Asıl komedi, çıkardıkları yasanın 3. maddesinin (d) bendindeydi. Bent, YÖKe Genelkurmay Başkanlığının bir üye seçmesini öngörüyordu. Oysa yasaya bu hükmü koyanlar çok değil, kısa bir süre önce Anayasanın 131. maddesini değiştirmişler, YÖKe üye seçecekler arasından Genelkurmayı çıkarmışlardı.Ankarada bakanlık odacılarının bile rahatlıkla görebileceği bu çelişkinin hukukçu Cumhurbaşkanının gözünden kaçması elbet söz konusu olamazdı, nitekim olmadı da.Daha böyle bir sürü hukuksuzluk, bir sürü vakit kaybı...Siyasi şov uğruna bir yığın şaklabanlık...Yazık günah... m.asik@milliyet.com.tr Hukuk yolu