Burhan Felek Basın Hizmet Ödülleri bu hafta dağıtıldı. Bu ödül Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 70 yaşından gün alan ve meslekte 50 yılını tamamlayan gazetecilere veriliyor. Bu yıl ödüle layık görülen 10 gazeteciden biri de biz olduk...
1966 yılında TRT Haber Merkezi’nde başlayan gazetecilik yolculuğunun 50 yılı aşması elbette en başta siz okurlarımızın desteği ve ilgisiyle mümkün oldu.
Nedir gazetecilikten anladığın, diye sorarsanız... Yalanların egemenliğini bitirmek... Halka doğru bilgi vermek... Halkın ve ülkenin çıkarlarını savunmak... Gencine yaşlısına yaşama sevinci aşılamak... Gençlere doğru yolu göstermek... Bunlardır...
Gazeteciliğimiz 50 yılı doldururken bu sütun da 35 yaşına bastı... Nedir gazete yazarlığında uzun yaşamanın sırrı? Ne siyasi iktidara, ne parasal iktidara... Her şeyden önce okura saygılı olmaktır... Gazeteciyi ve yazarı okurun desteği yaşatır... Okur desteği ne kadar büyükse gazetecinin harcanması o kadar zorlaşır... Okurun desteği de ona doğruları sunmakla kazanılır. Mesleğin önüne kişisel çıkarları koyan adamı okur sevmez... Gazeteciliği para veya şöhret için yapanların nefesi yarı yolda tükenir. Gazetecilik zor meslektir. Keyfi ve tesellisi de zorluğundadır. Daha nice yıllarda siz değerli okurlarla birlikte olmak umuduyla...
Muasır medeniyet!
Çok sık yapılan bir hata dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anıtkabir defterine yazdığı notta da yer aldı. Şöyle dedi Cumhurbaşkanı:
“...Atatürk’ün bize bıraktığı en önemli miraslardan biri olarak gördüğümüz Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma hedefi doğrultusunda gece gündüz çalışma sürdürüyoruz. Ruhu şad olsun...”
Atatürk 1933 yılında “Onuncu Yıl Nutku”nda şöyle demektedir:
“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, ‘muasır medeniyet’ seviyesinin üstüne çıkaracağız”.
Görüldüğü gibi... Muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarılması hedeflenen“Milli kültürümüz”dür...
ANI
Atatürk’ten iki küçük anı...
Atatürk’ün en eski yaveri olup O’nunla birlikte Filistin’de, Çanakkale’de de bulunan Muzaffer Kılıç anlatıyor...
“Bir şey isteyecekleri zaman isteklerini ‘Bir kahve yaptırır mısınız?’,’Bir bardak su getirtir misiniz?’ şeklinde yapardı. Hiçbir gün yanında çalışan er veya garsonlara değişik bir istekle emredip arzusunu belirtmemişlerdir...”
***
“Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak’a ayrı bir hürmet beslerdi.
Mareşal içki içmez, beş vakit namazında, çok dürüst ve faziletli bir kişiydi.
Atatürk ve Mareşal seyahatlerinde hiç yolluk almamışlardır.
Atatürk’ün Mareşal’e çok değişik bir hürmeti ve saygısı vardı.
Paşa yemekte olacağı zaman kesin olarak masaya içki konulmaz, sadece limonata içilirdi.”
YAĞMUR
Yağmuru sever misiniz? O zaman siz bir “Pluviofil”siniz...
Yağmuru seven ve yağmurlu günlerde kendini huzurlu hissedenlere “pluviofil” deniyor.
SARHOŞ
Meslektaşımız Mustafa Sönmez geçenlerde televizyon kanallarını dolaşıyormuş. TRT Müzik’e gelince durmuş. O meşhur Erzurum türküsü çalıyormuş.
“Hele dadaş hoş musan
Ayakların yan basi
Yoksa sen serhoş musan”
Ancak birileri “serhoş” lafını sakıncalı bulmuş olacak ki, türküyü şöyle düzeltmiş!
“Hele dadaş hoş musan
Ayakların yan basi
Yoksa sen oruç musan”
Oruçlu adamla serhoş adamı benzetmek... Ancak AK TRT’ye mahsus bir zekâ olmalı...