Yargı, yargıç, hukuk, adalet kavramlarının tersyüz olduğu şu yıllarda...
Eski Dışişleri bakanlarından Feridun Cemal Erkin’in bir anısı...
Paris’te hukuk okuyan Cemal Erkin, diplomasını alınca İstanbul’daki Uluslararası Mübadele Komisyonu Türk heyetinde göreve başlar.
Komisyon Başkanı Şükrü Saracoğlu bir gün kendisine “Hazırlan, Eskişehir’e gideceğiz” demiş. Geceyi otelde geçirir ertesi gün o zaman Eskişehir’de çalışan Yargıtay’a giderler. Başkan ve daire başkanlarının katıldığı bir toplantı düzenlenir. Mesele şudur; İstanbul’daki toplantılarda Yunan heyeti ile aramızda anlaşmazlık çıkmış, tarafsız üyeler dahil kimse anlaşmazlığı çözememiştir. Saracoğlu meseleyi yüksek yargıçlara anlatır. Ve sorar...
- İhtilafı halletmek için elimizde tek çare olarak bunu yetkili mahkemeye arz etmek kaldı. Mahkemeye gidersek Türk hâkiminin bu işte kararı hangi tarafın lehine olur?
Yargıçlar aralarında bir süre görüşüyor. Sonra kanaat açıklıyorlar:
- Türk hâkimi bu ihtilafı ancak Yunan görüşü lehine halledebilir...
Saracoğlu teşekkür ediyor, konuyu mahkemeye götürmeden çözmeye çalışırız, diyor...
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu olayda yüksek yargıçların yalnızca hukuk ve vicdanlarına dayanarak karar vermesi, Türk devlet adamının da kararı saygıyla karşılaması genç Erkin’in gözlerini yaşartıyor...
HABLEMİTOĞLU...
Yurtsever tarihçi yazar Dr. Necip Hablemitoğlu 2002 yılı 18 Aralık günü, AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından siyasi bir cinayete kurban gitti. Dün bu cinayetin 15. yılıydı. Başbakan Tayyip Erdoğan, Danıştay cinayeti sonrasında sözü bu cinayete de getirmiş, şöyle demişti:
“Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini yaşamış, sonrasında her şey örtbas edilmiş bir ülke...”
Bu sütunda yıllardır sormaktayız:
- Cinayet sonrasında her şeyi kim örtbas etti? AKP buna neden izin verdi?
Ne bu sorunun yanıtını alabildik, ne bir soruşturma, ne bir dava... Köstebek adlı kitabında Fethullah Cemaati’nin iç yüzünü anlatan Hablemitoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık en hazin dönemini yaşıyor” demişti. Hablemitoğlu cinayeti de bu karanlığa karıştı... Ya da karıştırıldı..!
KÜLTÜR
Eskişehir’e bağlı Tepebaşı Belediyesi tarafından düzenlenen Pişmiş Toprak Sempozyumu sırasında heykel sanatçıları tarafından yapılan eserler ilçe dahilinde sergileniyor. Önceki gün bu heykeller gece yarısı birileri tarafından parçalandı. Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç saldırganları kınadı. Ancak bu kadarı onları durdurur mu? İkinci soru:
- Ülkemizde iki günün biri heykeller saldırıya uğrarken... Siz hiçbir kültür bakanının bu vandalizmi kınadığını duydunuz mu?
BELGE
CHP’nin “Man Adası’na para gönderildi” iddiasına karşılık AKP “O belgeler sahtedir” iddiasında bulunmuştu. Derken savcılık belgeleri istedi. Belgeler savcılığa gönderildi. Ama iki haftadır ses çıkmadı.
CHP’li hukukçu Levent Gök dün arkadaşımız Fahrettin Fidan’a dedi ki:
“Savcının Halkbank’a yazı yazıp, şu, şu numaralı dekontların asılları nedir? Bunlar sahte midir değil midir? diye sorup gerçeği öğrenmesi iki günlük iştir. Belgeler sahte olsaydı sonuç hemen açıklanırdı. Hâlâ açıklanmadığına göre... Demek ki belgeler sahte değil.”
DALAŞ
Ege’de Yunanistan’ın karasuları 6 mil, hava sahası 10 mil.
Savaş uçakları ikide bir bu yüzden dalaşıyor.
Ege’de en büyük sorun budur.
Onur Öymen konunun saçmalığını şu sözlerle anlatıyor:
-Bir gemimiz Yunan karasularının 7 mil açığında demirleyebilir. Sorun olmaz. Ancak o gemiden bir helikopter havalanırsa aniden Yunan hava sahasını ihlal etmiş olur. Bu saçmalık yıllardır sürüp gidiyor. Öncelikle bu sorun çözülmeli.