Kitaplığınızdaki en kalın kitap kaç sayfadır?
800, 1000, 1500, 2000...
Kıskandırmak için söylemiyorum ama... Bendenizde bir kitap var; tam 2785 sayfa...
Adı: “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kadınlara Çocuklara ve Azınlıklara Karşı Ayrımcılık, Şiddet ve Sömürü”
Yazarı: Prof. Dr. Mehmet Semih Gemalmaz...
Kitap baştanbaşa bir bilgi hazinesi... Üzerinde pek çok dedikodu ve yalan üretilmiş konuları, sağlam kaynaklara dayanarak gerçeklerle buluşturuyor. Geçmişin karanlık köşelerini aydınlatıyor. Kamu Hukuku Profesörü Mehmet Semih Gemalmaz’ın bu alanlardaki bilgileri derleyip kitabı oluşturması 4 yılını almış... En küçük bir düzeltme yanlışı göremiyorsunuz kitapta.
Üst üste iki tuğla kalınlığındaki kitabı hazırlayan ve yayınlayan Homer Yayınevi sahibi Ayşen Boylu ile konuşuyoruz...
O da kitabın hazırlığı ve basımının iki yıl aldığını belirtiyor...
Fiyatı mı? İnanılmaz bir rakam.. Sadece 220 lira...
Bu kitabı bu fiyata satarak nasıl para kazandıklarını soruyoruz...
Hem Prof. Gemalmaz, hem Ayşen Hanım aynı yanıtı veriyor:
- Böyle bir kitaptan para kazanılmaz, böyle eserler de zaten para kazanmak için yazılmaz...
Kitabın ilk sayfasında yazarın şu notu gözümüze çarpıyor:
“Bu çalışma bilimsel yetkinliğini cömertçe paylaşarak yeni dünyalar keşfetmemizi yönlendiren ve yüreklendiren ödünsüz çalışma ve üretme disipliniyle ışığımız olan... Değerli hocam Sayın Prof. Dr. Ahmet Mumcu beye ithaf edilmiştir.”
Bu derya gibi kitaba emek verenleri yürekten kutluyoruz...
SÖZ
Refik Halid Karay’ın şu sözünü Ergenekon acısı içindeki masum insanlara gönderiyoruz:
“Bazı insanlara kızıyor, bazı insanlardan kötülük görüyorsan, günün birinde onların nasıl dize geldiğini ancak uzun yaşamakla görürsün. Hayatta en büyük intikam yaşamaktır. Ben yaşadım ve zamanın benimle uğraşmış olanlardan nasıl intikam aldığını gördüm...”
DAVA
Ergenekon davası başladıktan 12 yıl sonra tüm sanıkların beraatiyle sonuçlandı... Kısacası: Kumpas çöktü...
Ve geriye trajik anılar kaldı...
İlhan Selçuk’un gece yarısı yataktan kaldırılıp tutuklanışı... Türkan Saylan hocamızın evinin suçlular gibi aranışı... Toprağı kazınca şıp diye bulunan bombalar... Sahte kanıtlar... Yalancı tanıklar... Hapiste ölenler... Sakat kalanlar... Oğlu, kardeşi, abisi haksız yere tutuklandığı için kahrından ölen yaşlı insanlar... Ziyaret için yıllarca Silivri’ye taşınan acılı aileler... Parasız, yapayalnız kaldıkları yetmezmiş gibi çevrelerinden vatan haini muamelesi gören masumlar...
Demek hepsi kumpasmış! Ve ülkenin yurtsever insanlarına (araya bir miktar da fanatik katarak) düzenlenen bu saldırı demek sadece senaryo imiş. Yargı 12 yıl sonra anladı!
Bu süreçte acınası kimi durumlar mı?
Medyanın yüzde 80 oranında kumpasa inanmış gibi davranması...
İkinci cumhuriyetçi, PKK’cı, soldan dönme liberal, ABD ve AB iltisaklı “aydın”ların “Oh oh! Askeri vesayet sona eriyor” diye kumpasa (gerçeği görebildikleri halde) destek olması... Nicelerinin hapis korkusuyla susup oturması... Acı sahnelerdi...
Nice hayatlar çalındı, nice masum insan yıllarca manevi işkenceye tabi tutuldu... Niceleri ömür boyu acıya mahkûm edildi.
Bütün bunlar “pardon” diyerek geçiştirilecek mi?
Devlet ve hukuk...
Atatürk 1925 yılı 5 Kasım günü Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışında konuşuyor. Özetle diyor ki:
“Türkler 1453 yılında muazzam bir zaferle İstanbul’u fethetmiştir.
Askeri alanda bu zaferi kazanan Türkler hukukçuların direncini kıramamış, matbaayı getirebilmek için 300 yıl beklemişlerdir.”
Atatürk’ün bu sözlerini Prof. Ahmet Mumcu’nun geçenlerde raflara çıkan “Türkler; Devlet ve Hukuk” (Turhan Kitabevi) adlı kitabından alıntıladık. Profesör Mumcu, kitabında, tarih boyunca Türklerin devlet ve hukuk serüvenini anlatıyor. Hukuk devletlere nasıl yön veriyor, Türklerin kurdukları devletler neden sürekli olamıyor? Kitapta bu sorulara yanıtlar buluyoruz...
TATİL
Tatil zamanı geldi
Okurlarımızın iznini rica ediyoruz...