Çok muhterem bir dostumuzu, Aydın Boysan ağabeyimizi, değerli sanatçı Münir Özkul ile aynı günde kaybettik. Aydın Ağabey süzme bir halk adamı, son İstanbul beyefendisiydi. 97 yıl güzel yaşadı, çevresine güzellikler yaşattı ve dün sabah sessizce aramızdan ayrıldı. En büyük keyfi dostlarıyla birarada olmaktı. İçki masaları dostlarını görmek için vesileydi. Herkes için her zaman iyi şeyler düşündü. Herkese mutluluk aşıladı. Mimardı, 60’ından sonra yazarlığa başlamıştı. Çok güzel mizah kitapları yazdı. Halk onu mizah adamı olarak tanıdı. O ise hep mizahın güldüren değil düşündüren bir sanat olduğunu anlatırdı. Dünyayı karış karış gezdi. Gördüklerini ve hayat deneyimlerini kitaplarına döktü, gelecek nesillere çok değerli dersler bıraktı...
Aydın Ağabey hayatını anlatmaya:
“Ben doğduğumda son Osmanlı Padişahı Vahdettin henüz tahtında idi (1921, 17 Haziran) Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmuştu” diye başlar...
Fakir ve namuslu insanların semti Narlıkapı’da doğmuştur. Cumhuriyet İstanbul’unda büyümüştür. Ülkenin bugünkü halinden şikâyet ederken içini çeker:
“Hızır gelip de bir kez daha ömrümün bir bölümünü yaşama fırsatını verse ben ilk yılları seçerim. Patlak ayakkabılarım, yarı aç midem, üşüten giysilerimle Cumhuriyet’in ilk yıllarını... Çünkü saygın bir ülkenin onurlu vatandaşlarıydık...”
Ustalara saygı gecesinin sonunda ömür çizgisini şöyle özetlemişti:
- 1947’de ocak ayında Van’dan Hakkari’ye yaya olarak 250 kilometre yolu karlar içinde yürüyerek de geçtim. Tokyo’dan Helsinki’ye först klas uçakla 13 saatte de uçtum. Başkale’de katırcılarla aynı handa da yattım.. Fransa’nın Nice şehri kıyısında lüks otelin suit odasında da... Hepsinde aynı hayatı yaşadım...
Ve sözü şöyle noktaladı:
- Çünkü ben, hep aynı ben idim!
Hayatın ona öğrettiklerini şöyle anlatır:
“Bunca yıl yaşamaktan aldığım en önemli ders, hiçbir yaşta ve zamanda, zamanın geç olmadığını öğrenmek oldu. Hiçbir işe, yaş kaç olursa olsun başlamaktan korkmadım. Ama hiçbirisini de bırakışım, bıktığım için olmadı. Artık gerektiği için bıraktım.”
Çok sevdiği oğlu Burak, gelini Mine Hanım ve tüm ülkeye başsağlığı diliyoruz...
HEYKEL
Aydın Ağabey ile Macaristan, Letonya, Rusya, Finlandiya turları yaptık...
Her birinde hem eğlendik hem dersler aldık...
Rusya’da St. Petersburg kentindeki “Yaz Bahçesi”ni geziyorduk... Sıra sıra yüzlerce çıplak heykel vardı bahçede.
Aydın Ağabey o heykellere bakıp şöyle demişti:
“Rus çocuğu bu heykellere baka baka büyüyor. O yüzden insanı çıplak görünce şaşırmıyor. Çıplak kadın görmeden yetişen bizim muhafazakâr mahalle çocuğu büyüyünce kişilik çatışması yaşıyor. Bunalıma giriyor.”
TARİF
Aydın Ağabey’in yemek tarifleri de ilginçtir.
Lezzetli bir salatayı üç kişinin yapmasını önerir...
Tutumlu yağını... Savurgan limonunu koymalı...
Deli ise karıştırmalıdır...
ŞIRA
Aydın Boysan’la sık sık içki muhabbeti yapardık... Onun kadar uzun süre içen var mıdır bilemeyiz... Son günlere kadar haftada en az bir, bazen iki kez Çicek Bar veya Sevinç Restoran’da görünürdü. İçkinin sağlığa etkisini soran olursa kimseyi teşvik etmez: “Azı az, çoğu çok zarar” derdi.
Bir gün aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Abi biz 16 - 17 yaşlarımızda kafayı bulmak için 6 - 7 bardak şıra içerdik...
Şıra malum üzüm suyu ekşitilerek yapılıyor...
Aydın Ağabey:
- Biz de öyle, dedi, sonra akıllandık alkole döndük
- İçkiye kaç yaşında başladın abi?
- 20 yaşımda...
- Geç kalmışsın...
- Evet bir iki yıl geç kaldım... Yıllardır onu telafi etmeye çalışıyorum...