Hayat, Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan el bombalarıyla değişti..
El bombası deyip geçmeyin..
El bombası başına onlarca müebbet hapis düştü..
Operasyonlar operasyonları izledi..
Birinci dalga..
İkinci dalga
Üçüncü dalga..
Beş, altı, yedi.. On altı, on yedi, on sekiz derken ucu bucağı kaçtı..
Neredeyse hakkında soruşturma açılan kalmadı..
Kiminin telefonu dinlendi..
Kiminin evi arandı, sorgulandı, gözaltına alındı, gözdağı verildi, bırakıldı..
Kimileri de tutuklandı.. Ceza verir gibi tutuklandı..
Türkiye öyle bir hale gelmişti ki; insanlar mini bavullarını yatak ucuna koyarak kuş uykusuna daldılar..
Kuş uykusu dedim..
Çünkü..
Sabah beş!..
Türkiye’nin utanç saati olmuştu..
Yüzlerce yazarın, çizerin aydının evi sabahın beşinde basıldı.. Çağırdıklarında savcıya tereddütsüz gidecek insanlar kelepçelenerek götürüldü..
Kafalarına basılarak araçlara sokuldu..
Aşağılama, itibarsızlaştırma, karalama, yaftalama gırla gitti..
***
Operasyonlar dalga dalga sürerken iddianameler de peş peşe çıktı..
Birinci iddianame..
İkinci iddianame…
Üçüncü iddianame..
İkinci birincinin içine atıldı, üçüncü de birinciye eklendi..
Yetmedi..
Altıncı, yedinci, sekizinci iddianame yazıldı..
Onlar da birleştirildi..
Onlar da birincisinin içine konuldu..
Dokuz, on, on bir..
Devam.
On ikinci, on üçüncü, on dördüncü derken, sayı 22’ye çıktı..
Tam 22 iddianame!..
Hepsi aynı sepete konuldu..
Fakat..
Ergenekon terör örgütüydü ama ortada terör yoktu.. Ne bir cinayet ne bir bombalama..
Savcıların aklına Danıştay saldırısı geldi.. İki sahte belge, bir yalancı tanık, işi çözdü..
Danıştay davası da birleştirildi..
Terör örgütünün artık terör eylemi de vardı..
İşlem tamam gibiydi..
Fatura kesilmeye hazırdı..
***
Fakat küçük bir problem daha vardı.. Binlerce teröriste sahip örgütün yeteri kadar silahı yoktu..
Gerçi polis kendi gömdüğü silahları kendi bulup örgüte yamamıştı ama çoğu işe yaramazdı..
Tezgâh kokuyordu..
Savcılardan birinin aklına ‘Şeytanın aklına gelmez’ denilen geldi..
İşi uzatmayalım, tek hamlede çözelim dedi..
Öteki savcılar sordu..
Nasıl?
‘Eski Genelkurmay Başkanı’nı terörist diye içeri alalım, örgüte yamayalım, olsun bitsin’ dedi..
Öteki savcılar doğru ya dediler; böylece örgütün tankı, topu, tüfeği de olur..
***
Dediklerini yaptılar; eski Genelkurmay Başkanı’nı hapse attılar, müebbet hapsini istediler..
Türkiye çüüüüş diye bağırdı..
Ohaaa diye haykırdı..
Ama korkudan sessizce.. İçinden, kimselere duyurmadan..
Sonrasını biliyorsunuz..
Türkiye tezgâhın, kumpasın daniskasına tanık oldu..
***
Ergenekon davası dün yeniden başladı.. Ergenekon savcılarının birleştirdiği iddianameler teker teker ayrıldı.. Danıştay saldırısının dosyası ayrıldı.. Genelkurmay Başkanı’nın yargılanması durduruldu..
***
Ergenekon sopasıyla Türkiye’yi titreten savcılar, hâkimler nerde ne yapıyorlar diye sorarsanız..
Bir kısmı kaçtı gitti..
Bir kısmı hapiste, volta atıyor!..
Muhafazakâr kavga..
Kılıçdaroğlu’nun başlattığı adalet yürüyüşü sadece siyaseti sarsmadı..
Muhafazakâr camiayı da salladı..
Az buz değil, yedi şiddetinde salladı..
***
Kimi alaya aldı ama çoğunluk haklı buldu.. Adaletin olmadığı fikri kabul gördü..
Star’dan Taşgetiren bu havayı şöyle yansıttı..
‘İktidarın küçümsemesi, medyada kimi köşelerin alaya almaları, yıpratmaya yönelmeleri tabii.
Ama bir toplumsal birikime tekabül etme amacı taşıdığını görmezden gelmemek gerekiyor.
“Adalet talebi.”
İsterseniz Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşünü aşağılama eğilimi çerçevesinde “siyasal istismar” olarak görebilirsiniz. Ama istismarın da bir toplumsal karşılığının olması gerektiği açıktır. Zemini olmayan şeyin neyini istismar edeceksiniz?
Kılıçdaroğlu’nun eylemi klasik CHP tabanının ötesinde karşılık bulur.’
***
Bu yaklaşım muhafazakâr cephede yeni bir kavgayı başlattı..
Çıkan sonuç şu..
Adalet arayışına karşı çıkılmaz..
Adalet yürüyüşüne karşı konulmaz..