Türkiye iki büyük toplumsal tehlikeyle karşı karşıya..
Birincisinden başlayalım..
İstanbul’da yaşayanlar daha sık sık karşılaşıyordur..
Yolun kenarında oturmuş boş boş bakan gençlere, kaldırıma boylu boyunca yatan kendinden geçmiş insanlara, gözleri kibrit çöpü gibi tek çizgi haline gelmiş çocuk yaştaki delikanlılara, para isterken ağzı konuşamayacak kadar kurumuş genç yaşlılara..
Rastlamışsınızdır..
Yolum Mecidiyeköy’den geçtiği için çok görüyorum.. Orayı mesken edinmişler.. 15, 16, 20 yaşlarında çocuklar..
Bonzai denilen sentetik uyuşturucu içmişler..
Yaşayan ölü gibiler..
Felç olmuş gibi tek bir noktaya bakarak saatlerce oturuyorlar..
***
Yapılan araştırmalar korkutucu boyutta.. Türkiye’de 500 bin kişi bonzai kullanıyormuş.. Çoğu genç, çoğu çocuk denecek yaşta..
Fiyatı ucuz.. Beş lira, on lira..
Sorun bonzai denen illetin ucuz olması değil, sorun gençlerin neden içtiği!.
Belli, tamamı yoksul ailelerin çocukları..
Belli, ceplerinde para yok..
Belli, iş yok, güç yok..
Belli, hayatlarını sokakta geçiriyorlar..
Hayattan beklentileri yok.. Hayata dair en küçük hayalleri yok..
Günlük yaşıyorlar..
5 liralık bonzai yaşadıkları dünyadan koparıyor; başka dünyaya götürüyor..
Oradalar ama orada değiller.. Varlar ama yoklar..
Sayıları az buz değil.. 500 bin..
500 bin kayıp genç..
500 bin ölü genç!.
Kafamızı kaldırıp bakmıyoruz; tehlike davul zurnayla geliyor..
***
Geçelim ikincisine..
Sokaklarda işsiz güçsüz dolaşan binlerce Suriyeli genç var.. Her gün, bir yerlerde ufak çapta olsa da kavga var, itiş kakış var..
Bazen iş büyüyor haber bültenlerini işgal ediyor.. Geçenlerde Urfa’nın Haliliye ilçesinde yaşandı..
Parkta Türk çocuklarıyla Suriyeli çocuklar arasında başlayan kavga 100 kişilik grup arasındaki taşlı sopalı, bıçaklı meydan muharebesine döndü..
***
Suriyeliler beş yıldır misafirimiz.. Misafirlik uzayınca sorunlar da baş göstermeye başladı..
Gürültü yaptın şikâyetleri..
Mahallemizin kızına laf attı yakıştırmaları..
Bir bunlar eksikti lafları yükselmeye başladı..
İşin içine iş bulma, aş bulma da girince sevecen bakışlar donuklaştı..
Daha doğrusu, kötüleşti..
Husumet tohumları ekilmeye başladı..
***
Meselenin bir başka boyutu daha var..
Sağda solda ufak tefek haberler çıkıyor.. Mafyanın yavaş yavaş Suriyeli gençlere el atmaya başladığı söyleniyor..
Zemin müsait.. Bonzai içen gençler gibi onların da hayattan fazla beklentileri yok..
Onlar da günlerini sokakta geçiriyorlar..
Onların da işi gücü yok..
Onların da cebinde para pul yok..
Onların da hayattan beklentileri yok..
Üstüne üstlük onların vatanı da yok..
Görmüyoruz, ilgilenmiyoruz; tehlike davul zurnayla geliyor!..
Üçüncü gazeteci ayağa kalksın..
Hâkim, iki gazeteci arkadaşımız Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un tutuklama kararında şöyle bir ifade kullanmıştı:
‘3 (üç) ayrı gazetecinin verdiği ifade içeriklerine göre örgüt içinde yetişen Burak Akbay’ın örgüt amaçları doğrultusunda çıkardığı Sözcü gazetesinde şüphelilerin uzun zamandır görev yaptıkları.’
Hâkim üç gazeteciden söz ediyordu..
Biri Fehmi Koru’ydu..
Diğeri dün ortaya çıktı; Hüseyin Gülerce.
Eski Fethullahçı Gülerce gidip ifade vermiş.. O da Sözcü’yü suçlar imalarda bulunmuş.. Üstüne üstlük demiş ki..
‘15 Temmuz günü Erdoğan’ın Marmaris’te olduğuna dair haberlerin de kesinlikle 15 Temmuz’dan haberi olanların yapabileceği bir haber olduğunu düşünüyorum. Bütünüyle Erdoğan’ı hedef gösteren bir yaklaşım tarzıdır.’
***
İnsan yıllarca cemaatçi gazeteci olunca demek ki her olayı böyle düşünüyor..
Cemaatten emir gelmiştir..
Cemaatten bilgi gelmiştir diye bakıyor..
Çünkü kendileri yıllarca böyle gazetecilik/yazarlık yaptılar..
***
Geriye kaldı ifade veren üçüncü gazeteci..
Ayağa kalksın da kimmiş görelim..