Gülşen’in “Önsöz” ve Candan Erçetin’in “Kırık Kalpler Durağında” isimli yeni albümleri aynı anda karşıma geldi. İkisini de aynı anda dinlemeye başladım, aynı anda notlar aldım. Ve ister istemez iki albümü kıyaslamaya giriştimCandan Erçetin’in albümüne baktım. Hissettiğim şey şu oldu: Candan hanımın herhalde düşmanı olsa o da bu fotoğrafı seçerdi albüm kapağı için. Bu kadar duygusuz boş bir bakış, bu kadar anlamsız, birbiriyle uyumsuz renkler nasıl seçilebilir? Bir sanat yönetmeni, bir görsel yönetmen, onu da bırakın biraz gözü olan vasat biri bu görünümü nasıl bir albüm kapağı olarak değerlendirebilir? Ya o kapak fontları? Candan Erçetin’in boynundan aşağısı degrade desem değil, çamur gibi garip bir şey. Kapaksız çıkın daha iyi. Ne yapılmak istendi de olmadı, o bile anlaşılmıyor.
Gülşen’in albüm kapağı başarılı. Tarzına, meşrebine uygun. Fontlarda, renklerde bir bütünlük var. Grafik açıdan da göze hoş görünüyor. Bir albümde bunlar da önemlidir. Albüm tasarımının bir anlamı olmalı. Günümüzde albümler özellikle oyuncaklı ve özenli paketlerde sunuluyor. İnsana internette bulamayacağı şeyleri satın aldığı hissi verilmek isteniyor çünkü. Çoğu müzik yayını için artık albüm / paket tasarımı yeni bir değerlendirme ve eleştiri dalıdır. O yüzden “Paketten sana ne, şarkılara geç” demeyin. Öyle değil o iş. Sanatçı dikkat edecek.
Gülşen’in albüm kapak tasarımı iyi dedik ama de’ler da’lar yine yanlış kullanılmış. Şuna bir dikkat edin artık ne olur yahu. Albüm demek tarihe imza atmaktır. İmla kurallarını öğrenin. Senelerce uğraşıyorsunuz şu albümlerle. İçini de bir zahmet doğru yazın. Olmadı, bir editör tutun.
Sesi titreterek şarkı söylemek tarz mıdır?
Candan Erçetin’in albümünün prodüktörü Alper Erinç. Erinç uzun zamandır bu piyasada. Çalışmadığı adam yok. Kendisi Göksel’in eski eşi ve albümlerinin de prodüktörüydü. Özellikle rock kökenli biri ve eski bir gitarist olduğundan kafası o tip işlere yatkındır. Candan Erçetin ile de olmuş ama. Düzenlemeler iyi. Burada iş, Erçetin’in tarzını yansıtmak. Klasik bir tarz oluşturmak lazım. Bu başarılmış.
Gülşen’in albümünün prodüktörü Ozan Çolakoğlu. Çolakoğlu Gülşen’in tarzının ve imajının da müsait olmasını gole çevirmiş. Daha yenilikçi işlere girişmiş. Dünya popundaki akımları denemiş. Dans ettiren, sallandıran, çoğu yerde enerjik bir albüm yapmış.
Candan Erçetin’in klasik bir tarzı var. Şarkıları eski günleri hatırlatıyor. Artık
o “eski günler” neyse, bilmiyorum. Yeni de olsalar nostaljik bu şarkılar.
Klasik dinleyici için sevmemek, eşlik etmemek mümkün değil. Ama o sesini titretmesi yok mu? Vibrato denen bu teknik kimi yerlerde, kimi şarkılarda kullanılabiliyor. Ama yani her şarkının her notasında olur mu? Albümü dinliyorum ama vibratoyu duyunca Vodafone reklamında Baba’yı canlandıran Şafak Sezer gibi “Allah’ını seversen kaçalım Memet abi!” oluyorum. Şarkıcılar tarzlarını belli etmeli.
Vibrato gitarda da kullanılan bir teknik. Sorarım: Her notasını bu şekilde çalan gitarist iyi midir, kötü mü? Alper Erinç Türkiye’de bu soruyu en iyi yanıtlayabilecek insan belki de...
Gülşen pop yıldızı olmaya oynuyor. Bence doğru yolda. Sezen Aksu ekolü vokalleri kıvıran herkes zaten başarılı olmaya adaydır. Gülşen’in sesi de bu ekolden. Ama “Albümde her tarzda şarkı olsun” endişesi fazla hissediliyor.
Daha çok yolu var. Benden tavsiye, cool ve uzak süperstar havalarını bıraksın. Daha içten olsun. Bu daha çok işe yarayacak. Hande Yener’in hatasını tekrarlamasın.
Bu albümlerden hangisinin zamana dayanabileceğini hep birlikte göreceğiz. Bana sorarsanız Candan Erçetin’in şansı daha fazla. Gülşen’in yolu daha çetrefilli.
Nejat İşler’i seviyorum ve destekliyorum çünkü...-Giyim kuşam manyağı değil. “Ben artık ünlüyüm, bir modacı beni giydirsin” demiyor. Tişört, kot, postal ile takılmaya devam ediyor. Nasıl rahat ediyorsa öyle. Rispekt!
-Siyaseten doğruculuk yapmıyor, düşündüğünü söylüyor. O yüzden bir programa falan çıktığında zor konuk oluyor. Promosyona falan gelmediği için de şovmen şaşırıp kalıyor. O noktada eğlence başlıyor.
-Oynadığı diziyi beğenmiyorsa bunu pat diye söyleyebiliyor. Bu işi para için yaptığını gizlemiyor. “Canlarım” edebiyatı yapmıyor. “Aman abi işimiz bozulmasın, ne derlerse onu yapayım” demiyor.
-Parayı görünce alışkanlıklarını değiştirmiyor. Farklı birine dönüşmüyor. Eski dostlarıyla hâlâ görüşüyor.
-“Aman millet ne der” diye yaşamıyor. Gündemde olmak için yırtınmıyor. Canının istediğini yapıyor. Yazılanı çizileni umursamıyor.
-Ayrıca Whitesnake seviyor, daha ne olsun?
Sanatçılar hayranları sevmez dedik ama...“Çoğu sanatçı aslında hayranlarından nefret eder” diye yazdım. Olmaz öyle şey diye mesaj atanlar oldu. Olur muymuş? Ama tabii bu kadarını ben de beklemiyordum. Sagopa Kajmer ve karısı Kolera’nın yaptığı şey -eğer doğruysa- insanlık sınırlarının ötesinde. 11 yaşında bir çocuğu itip kakmak en belalı rap’çinin bile yapmayacağı bir şey. Haklarında 14 yıla kadar hapis isteniyor. Ancak gerçekten neler olduğunu bilmiyoruz. Bekleyelim ve görelim.
Music Is PassionDJ Styl-İst Pozitif yapımcılığında “Music is Passion” adı altında bir albüm derledi. Geçenlerde elime geçen bu albümü çok beğendim. 14 parça var. Çok değişik tarzlara kaçan, zihin açıcı bir derleme olmuş. “Urban” dediğimiz tarz genel olarak şehir müziği diye bilinir ve çok geniş bir alanı kapsar. Bu alanı iyi kullanan bir albüm diyeyim, siz anlayın. İndie-alternatif kafalar ağır basıyor. İnsanı yerlerden alıp hayli yukarıya taşıyan bir albüm olmuş. Mesela cumartesi gecesi dışarı çıkmadan dinlenecek türden. Tabii yılbaşından sonra dinlenip kendinize gelebildiyseniz...