Amerika, İran’da çarşıyı ve pazara karıştırdı yine.
Dünya kamuoyunun gözleri önünde açık operasyonlar yapıyor ve hem de hiç utanıp sıkılmadan.
Ve her geçen gün sevimli yüzünü kaybediyor.
Maskeli ajanlarıyla ve satın aldığı kalabalıklarla her ülkenin altındaki fay hatlarını kırabilmek için tetikleyen her şeyi harekete geçiriyor.
Filin züccaciye dükkânına girdiği gibi, her yere girip çıkıyor.
Ne acıdır ki bin yıldan beri İslam coğrafyası bu tuzaklara her defasında düşüyor.
Birlik olup oyunları bozacağına dair hiçbir umut da yok.
Amerika, uyduruk bir davayla Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor hâlâ.
Mecbur muyuz Amerika’nın parasını, ticaretini ve menfaatini korumaya?
“Yüzüm yüzümden utanır” denilen günlerin artık çok uzağında bir yerlerde yaşıyoruz sanki...
Davranış standartlarına dair ne kadar belirlenmiş kural varsa her geçen gün biraz daha belirsizleşiyor.
Ne yandan eseceği bilinmeyen rüzgâra dönüştü dostluklar...
Ve ittifaklar, müttefik hesapları da buna dahil...
Bir arada yaşamanın tüm güzelliklerini yeniden keşfetmeliyiz derken meğerse kripto oluşumlar ve kripto insanlar her yerde karıncalar gibi yuvalanıyormuş.
Güvenimizi alıp götürdüler bir akşam üzeri.
Yıkıldı içimizdeki tüm kuleler.
Her tanıdığımız insanın iyi olma ihtimalini sıfırladılar.
Ve artık her insana dair içimizde büyük bir dağ var.
Bu dağın adı da; şüphe...
Biz tanıdığımız günden beri hiç inanmıyorduk ve güvenmiyorduk ama “Bir ihtimal daha var” şarkısındaki ihtimalin gerçekleşmesine şans tanıyorduk.
Artık dünyada ve ülkemizde nelerin olup bittiğini herkes her ayrıntısına kadar biliyor...
Tuzaklara düşüp de kimsenin ağlamaya hakkı da yoktur...