Rüzgârdan daha hızlı değişen ittifakları takip etmekte artık zorlanıyoruz...
Ve şüpheli müttefiklerle bir arada dünyayı kurtarmaya çalışıyoruz ama çoğu zaman yarı yolda bırakılıyoruz...
Çifte standart stratejilerin zirvelerinde gezinen küresel efendilerin ne zaman ne yapacağını kestirmek dahi zor...
Başbakan Binali Yıldırım CNN televizyonundaki GPS programına katıldığında sunucu Fareed Zakaria’nın gerçeklere kendi ülkesinin menfaatine uygun pencereden baktığına şahit olduk...
***
Dünyanın neredeyse canlı yayınlarla izlediği bir darbe vahşetini hâlâ anlatmaya ihtiyaç duyuyoruz...
256 vatandaşımızın şehit edilmesine rağmen...
Tanklardan halkın üzerine ateş edilmesi, uçakların TBMM’yi ve polislerin bulunduğu binaları bombalaması hâlâ belge değilmiş...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kaldığı otelin villasına yapılan baskına dair çatışma görüntüleri ve şehit edilen polislerin durumu yine belge değilmiş...
Ki Zakaria, “Washington’daki kaynaklarım Türk hükümetinin sağladığı kanıtların güçlü ve inandırıcı olmadığını söyledi” diyerek güçlü kanıtlara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorsa kasıtlı körlük yaşanıyor demektir...
***
Bu kasıtlı körlüğe karşı sorulan soruya Başbakan Binali Yıldırım elbette kırıp dökmeden kendine özgü üslubuyla cevap vererek şunları söyledi:
“15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu. Benzeri 11 Eylül’de ABD’ye oldu. Biz dâhil kimse sizlere kanıt var mı diye sormadı.”
Zakaria’nın kargaları bile güldürecek olan bu anlamsız soruları ise basın tarihine geçmesi gereken başka bir dangalaklık...
Şebekenin başına ülkesinde çiftlik tahsis edenlere, darbecilerin hemen hepsini ülkesinde barındıranlara, işverenlere, koruyup kollayanlara ve tüm bu şüpheli işlemlerin perde arkasında yaşananlara dair kendi yetkililerine soru sormayı akıl edemeyen Zakaria, akılsızca sorularını Başbakan Binali Yıldırım’a sorabiliyor...
Sözün bittiği yer diyebiliyoruz sadece...
***
Savaşı bir defaya mahsus öldürebilmeyi başarabilseydiler...
Kazanmak uğruna milyonlarca insanı öldürmeyi zafer zannetmeseydiler...
Bir arada paylaşarak da büyümenin olabileceğini bilseydiler ve şüpheli müttefik olmaktan kendilerini kurtarabilseydiler daha güzel günler yaşanacaktı dünyada...
“Herkesi öldürüyoruz sevgili dostum” diyen Dostoyevski’yi hatırlıyoruz.
Belki de yaşadığımız çağı bu kadar güzel özetlediği için...
Öldürerek barışı getirmeye çalışan küresel efendiler de bir gün öleceklerini unutuyor...