Adamın biri kadıya gitmiş ve demiş ki:
- Kadı efendi, hani Hazreti Musa kızı Asiye’yi kurban etmek istemiş. Mikail Aleyhisselam bir keçi getirmiş. O günün adı Ramazan Bayramı değil miydi? diye sormuş...
Ve kadı gülümseyerek demiş ki:
- Şimdi bu hikâyenin ben neresini düzelteyim ki... Bir, Hazreti Musa değil, Hazreti İbrahim. İki, kızı Asiye değil, oğlu İsmail. Gelen Mikail Aleyhisselam değil, Cebrail Aleyhisselam. Üç, getirdiği keçi değil, koç. Dört, o günün adı Ramazan değil, Kurban Bayramı!
*
Medyamızın hali de kadıya hikâye anlatıp da doğrulatmaya çalışan meczupların haline benziyor.
Eskiden sürekli yanıltıcı, aldatıcı bilgi veren, dağıtanlara “yalancı çoban” diyorlardı.
Yani, mugalatacı deniliyordu bu tiplere.
Lakin, iftira boyutuna varacak kadar gözü dönmüş bazı tiplerin ve yanıltmanın da çok uzağında bir yerlerde geziniyorlar...
Ve güya “Yalancının mumu da yatsıya kadar sürüyor” idi!
Artık yalancılar hiç sönmeyen mumlar bulmuş.
Tıpkı “Yalan Rüzgârı” gibi, arkası bir türlü gelmeyen dizi filmi.
Biri bitiyor derken, diğeri piyasaya sürülüyor...
*
İnfaz medyasına dönüştüğümüz günden beri iki yakasını bir araya getiremeyen medya, bütün yangınların fitilini ilk ateşleyen adreslere dönüşüverdi.
Halkı bilgilendirmek yerine halkı öfkeye, kine, çatışmaya davet ediyor adeta.
Ve itibarsızlaştırma operasyonlarına her gün bir yenisini ekliyor.
Vicdanının sesi olamayanlar kulaklarına fısıldayanların sesi olmayı daha çok seviyor.
*
Öyle hikâyeler anlatılıyor ve yazılıyor ki...
Neresini düzelteceğimizi bilmiyoruz.
Mugalatacı medya bu gidişle kendi ateşinde kavrulacak.
Oysa “Bir yangın borçludur tarihi aldatanlar” diyor şairin biri...
Ve tarihi aldatanların da ayıbı düşer her gün bir yerlere.
Adalet sanki yıllardır adli tatile çıkmış!
Yine de umudumuz vicdanının sesini dinleyen adil yargıçlarda!