Ve Paris’teyiz.
Işıklar şehrine bahar gelmiş...
Cadde ve sokaklar sessiz ve sakin.
Dünya büyük bir sinema salonu gibi diyebileceğimiz günlerden geçiyor sanki.
Her salonunda başka bir film oynuyor...
Birinde korku, diğerinde aksiyon ve bir başka salonda dram filmi...
Paris’te güneşli bir günün keyfi sokaklardaki kafelere kadar taşarken, Suriye, Irak ve Filistin’de milyonlarca insan yıkıntılar arasında yaşamaya çalışıyor...
Öte yandan, Barzani ve Talabani kurmayları da bağımsız bir devlet kurmak için Erbil’de bir araya geliyor...
Amerikalılar ise bin parçaya bölünmüş ülkelerin toprakları üzerinde kovboyculuk oynuyor...
***
On yıl önce eski ABD Türkiye Büyükelçisi Marc Grossman “Danışman” olarak Türkiye’de görev yaptığı yıllarda bir oturumda,” Irak bölünecek mi?” diye sorduğumuzda şunları demişti:
- Eyaletle yönetilen bir ülkenin çocuğu olarak Irak’ın eyalet sistemi ya da üçe bölünmesi benim tüylerimi diken diken etmiyor... Ama siz Türklerin tüyleri diken diken oluyor!
***
“Ya pozisyon alacaksın ya da bozacaksın” kuralından bin menzil uzakta gezinen Ankara’daki siyasi fukaralar 83’lü yıllarda “peşmerge” deyip dalga geçerek konuyu geçiştiriyordu ve bir de “kırmızı çizgi” masalı anlatıyorlardı!
Ve hele de Kerkük ve Musul’dan asla vazgeçilmezdi!
“Sınırlarımızın yanı başında Kürdistan’a asla izin verilmeyecek” gibi bir sloganla kalabalıklar dağıtılıyordu.
Irak’ın üçe bölünmesine ise şiddetle karşıydık!
Bugün yaşananlara bakıyoruz ve bir kez daha anlıyoruz ki hayat böylesine nutuklarla yaşanmıyor.
Ve marazi hayallerle de...
***
“İstediğini yapamasa da istemediğini yaptırmayan büyük devlettir” tarifinin artık neresinde geziniyoruz bilemiyoruz ama dış politikada nutukların ve hayallerin bir hükmü yok...
Güç birliklerinin bir önemi var.
“Sıfır sorun” gibi hayali bir strateji derinliğiyle ülkeyi bir ateş çemberinin içerisine bırakan Davutoğlu travması...
Tezkerenin geçmeyişine en büyük katkıda bulunan dönemin Başbakanı Gül travmasını yaşayan bu ülke hâlâ kendine gelemedi...
Ve sürekli arkadan hançerlenen Erdoğan hem kendi hem de dünya gerçekleriyle artık yüzleşiyor ve hesaplaşıyor.
Bakıyoruz ki Külliye’de başköşeye oturan ve yemekli davete katılanlar eski siyasi aktörler referandum mitinglerinin hiçbirinde yok.
Gül ve Davutoğlu yok.
Hüseyin Çelik, Bülent Arınç, Sadullah Ergin, Suat Kılıç gibi siyasi aktörler sahada yok!
Sadece, “Neden?” diye sorabiliyoruz...
Kim bilir yeni bir ışık ya da yeni bir bahar bekliyorlardır belki de...